kimler ateşledi? | " /> kimler ateşledi? | "/>

En Sıcak Konular

Madımak'ı kimler ateşledi?

3 Temmuz 2008 21:22 tsi
Madımak'ı kimler ateşledi? 2 Temmuz Madımak katliamının 15. yıldönümüydü. Konuyla ilgili bu yıl da çok şey söylendi, yazıldı, miting ve etkinlikler yapıldı. Ama Alevi ve İslami camiadan meselenin "derinliklerine" dikkat çekenlerin görüşlerini yansıtan, Cafer Solgun'un Taraf

Cafer Solgun/Taraf-2 Temmuz 2008

Sivas katliamıyla yüzleşmek

Geçtiğimiz Cumartesi günü (28 Haziran), Gazi Mahallesi Cemevi’nde düzenlenen bir panele katıldım. Konuşmacıların sunumları bittikten sonra kalan sürede, adet olduğu üzere, soru-cevap bölümüne geçildi. Konuşmacılar içerisinde en “siyasal” ve sanırım biraz da sıra dışı konuşmayı ben yapmış olacağım ki, sorular daha çok bana yönelik oldu. Anladığım kadarıyla Taraf’ta yazılarımı görmüş olan bir Alevi kurumunun yöneticisi yurttaş, “Dinci basın bütün kötülüklerin sebebi olarak Ergenekon’u gösteriyor, Sivas’ı da Ergenekon yaptı diyecekler bu gidişle; bu doğru mudur?” diye sordu. Bağlantılı olarak, “İslamcılarla sol bir arada olabilir mi?” diye bir başka soru daha. Tamamen iyi niyetliydi. Diğer soruların yanıtlarını ihmal etmek pahasına, bu sorulara dilim döndüğünce cevaplar verdim. Ama öte yandan da bu sorunların nasıl ciddi bir yüzleşme konusu olarak artık bir an dahi ertelenemez bir aciliyet arz ettiğini düşündüm. Birikmiş önyargılar, örneğin “darbe” gibi toplumun bütün kesimlerinin ortak bir tavır alması gereken konularda dahi, insanların kafasında soru işaretlerine yol açabiliyordu. Hele ki bazı sol grupların sırf  “türbanlılarla aynı safta görünmemek” uğruna içine girdikleri kompleksli tutumu da görünce… Sivas katliamı, Alevi ve Sünni yurttaşlarımızın, hiç değilse olayın üzerinden 15 yıl geçtikten sonra, “niçin birilerinin kötü niyetli senaryolarına alet olduk, bu potansiyeli taşıyoruz” diye konu üzerine düşünmelerine, muhasebe yapmalarına en uygun vesiledir diye düşünüyorum. Ve sanılanın veya görünenin aksine, her iki toplum içerisinde, soruna soğukkanlı yaklaşanlar azımsanmayacak sayıdalar. Bu meselelerin “siyasetini” yürütenlerin etkilerinden, gölgelerinden ve yönlendirmelerinden biraz sıyrılabilmek, yeterli… Sivas’ı unutmamak, unutturmamak gerekiyor. Çünkü bu acı ve kanlı olay, tıpkı benzerleri gibi, gerçek bir toplumsal barışın, “fobilerden” arınmış bir beraberliğin en güçlü gerekçesidir…

MADIMAK'I 'RESMİ GÖRÜŞ' ATEŞLEDİ

Alevi ve İslami kimlikleriyle tanınan isimlere, 2 Temmuz olayını sorduğumda, olayın bir “katliam” olduğu cevabını Alevilerden almam “sürpriz” değildi, ama İslami çevreden insanlar da genellikle aynı yanıtı vermekte tereddüt etmediler. Alevilerin Madımak Oteli’nin “müze” yapılması yönündeki istemlerine de, endişelerini belirtmekle beraber çoğunlukla sıcak yaklaştılar. Endişelerinin nedeni ise, müzenin “karşıtlığı” canlı tutan bir rol oynayabilecek olmasıydı. Oysa Aleviler, Madımak’ın “barış ve kardeşliğe dair bir utanç abidesi” olmasını istiyorlardı. Alevi, Sünni ayrımı yapmadan, bir daha böylesi utançların yaşanmaması için.

Olayı “katliam” olarak tanımlamak önemli bir adımdı belki, ama elbette asıl önemlisi, meseleyi sağlıklı, soğukkanlı ve barış-kardeşlik duygularını güçlendirmeye hizmet edecek bir “yüzleşme” ve “muhasebenin” konusu olarak ele alabilmekti. Bu dosyanın, bu anlamda bir “ilk adım” olma anlamı var. Ama devamının gelmesi zorunlu. Hem Alevi, hem Sünni camiadan insanların işaret ettiği müşterek bir “sorumlu” vardı ki, o da devlet ve rejime hakim olan zihniyet idi.

Şerafettin Halis (DTP Tunceli Milletvekili)
Dönemin yöneticileri hep aynı ağızla konuştular
Sivas-Madımak olayını, islami iktidarlaşma düşleyenlerin, salt başına dinci-gerici bir grubun eylemi olarak açıklamak yetersiz kalır. O zaman, takkeli, cüppeli, çember sakallı kişilerin tahrik ettiği binlerce insanın buluştuğu bu olaya DYP-SHP ortaklı bir hükümetin seyirci kalması nasıl açıklanabilir? Ordu ve SHP açısından; dinsel gericiliği Aleviler üzerinde bir korku unsuru olarak gösterip bu inanç kesimini laik olmayan “laik” iktidarın bir destekçisi haline getirmektir. Sivas olaylarının yükselen Kürt özgürlük arayışı sürecinde meydana geldiği de dikkate alınırsa, Kürtlere karşı boy veren ırkçı-milliyetçi dalganın dayanaklarından biri haline getirilmesinin amaçlandığı kolaylıkla anlaşılır bir durumdur. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, Başbakan Tansu Çiller’in, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’nün olayla ilgili birbirleriyle benzeş açıklamalarıyla, devletin değişik kesimlerinden, sermaye sınıfından ve İslami kesimlerden yapılan açıklamaların örtüşüyor olması, bu olayın çıkmasından Alevilerin, devrimci ve gerçek demokratların dışında kimsenin rahatsız olmadığını da göstermektedir.

Ferhat Tunç (Sanatçı)
Önemli olan devlet zihniyetidir
Sivas katliamı benzer gerekçeler ile gerçekleşen ne ilk ne de son Alevi katliamıdır. Bu katliama neden olan gerekçeler, ancak devletin Alevi inancı ve öğretisine nasıl baktığıyla açıklanabilir. Dolayısıyla olayı bir “şeriatçı ayaklanma” şeklinde göstermek, katliamın arka planındaki zihniyeti görmemizi engellemek amaçlıdır. Soruna böyle bakmak, 80 yıllık cumhuriyetin Alevi inkârını görmezden gelmemizi beraberinde getirir; ki bunu kabullenmek mümkün değildir. Dini duyarlılıkların istismar edildiği bir gerçektir. Hatta şeriatçı, milliyetçi çevreler de işin içerisine sokulmuşlardır. Fakat biliyoruz ki, devletin resmi bakış açısıyla Aleviler her zaman potansiyel bir “tehlike” olarak görülmüştür.

Özlem Yağız
Amaç mezhep çatışması çıkarmaktı
Bir sorun var, saklamaya çalıştığımız ceset arka bahçede gömülü ve gözümüzü kapayıp ıslık çalarak onu yok edemiyoruz. Zor da olsa bu konunun soğukkanlılıkla tartışılıp düşünülmesini ben de istiyorum. Bunun yapılabildiği kanaatinde değilim.Meselenin sonuçlarına baktığımızda; bu olayın ardından misilleme olarak gerçekleştirildiği intibaı yaratılan Başbağlar katliamını da düşünürsek, o dönemde amacın büyük bir mezhep çatışması çıkarmak olduğunu düşünüyorum. Bu gerçekleşmedi. Yine de daha uzun vadeye yayılmış daha yıkıcı bir toplumsal ayrışmanın ve öfke dilinin oluşmasına sebep olduğu muhakkak. Yıllarca Alevi kesim Sivas’a İslami kesim Başbağlar’a ağladı. Diğerinin acısını görmezden geldi ve ne kadar gariptir ki sadece birbirlerini itham edip durdular. Hiçbir ön koşul öne sürmeden ve acıları yarıştırmadan birbirlerine bakıp ölen bizdik, bizim insanımızdı demek neden bu kadar zordu, anlamak mümkün değil. Rakel’in ifadesi ile hiçbir şey yapamasak acılarda kardeş olabilirdik.

Necdet Subaşı (Muğla Ünv.)
Kışkırtmalara alet olmak…
Sivas’ta meydana gelen olayı herhangi bir gerekçeye tabi tutmaksızın ürettiği bütün sonuçlarıyla birlikte reddetmek gerekir. Bununla birlikte öne sürülen gerekçeler olayın vahametini daha da artırmaktadır. Maalesef bu olay ve bu olayın tekrarıyla oluşan siyasal dil, yangının ömrünü uzatmaktadır. Sonuçları itibarıyla bir trajediye yol açan olayda hem Sünni hem de Alevi vatandaşlarımız kusurludurlar. Yananı önce kurtarmak gerekir ancak soğukkanlı bir şekilde hayatımızı altüst eden konuları konuşmamanın faturası oldukça ağıra patlamaktadır.  Madımak olayıyla ilgili olarak incelediğim belgelerin tümü sonuçta başta hükümet olmak üzere her düzeydeki sorumlunun ağır ihmallerine vurgu yapıyordu. Doğrusu bu tür bilgilerde de belgelerden çok halk arasında dolaşan söylentiler etkili olmaktadır. Bugün bir Alevi yurttaşımızın zihninde bu olaylar çerçevesinde oluşan hissiyat nasıl onarılabilir. Nitekim kimi Aleviler “bizi Sünniler yaktı” derken hiçbir somut veriye dayanmıyorlar. Tehlikeli olan, mevcut pozisyonumuzu haklılaştıracak açıklamalara bel bağlamaktır. Ben olayın bir provokasyon olduğundan şüphe duymuyorum. Ancak kabullenmediğim husus Alevi ve Sünnilerin bu provokasyona alet olmalarını sağlayan potansiyellerinin açığa çıkmasıdır. Nasıl oldu da ne oldu da hem Aleviler hem de Sünniler tamiri bir hayli zaman alacak bu kumpasın kullanışlı birer parçası oldular. Ateşe su taşımak yerine onu harlayanlar hangi referans dünyasında geziniyorlar. Olayları tırmandıran gelişmeler söz konusu olduğunda Alevilerin yaptıklarını da anlamak zor. Dramatik sonuç konunun ele alınmasını güçleştirse de Alevi ve Sünni duyarlılıklarının kesiştiği bir mıntıkada her iki tarafın aymazlığını belgeleyen bu eylemler asla kabul edilemez. Birlikte yaşamanın uygun formüllerinin değişik mahfillerde tartışıldığı bir süreçte gerek Madımak, gerekse Başbağlar olayı, usta işi bir kışkırtma olarak birbirimize ulaşma zeminlerimizi yok etmiş, karşılıklı konuşma ortamlarını imha etmiştir. Ne Aleviler ne de Sünniler bu olayın aktif birer parçası değiller. Ancak şu ya da bu şekilde alet oldukları kışkırtma, tek tek her birinin sahip olduğu potansiyel dikkate alındığında eldeki resmi bir hayli ürkütücü kılmaktadır.

Ergin Doğru (Özgür Demokratik Alevi Hareketi)
İnsanları kullandılar
Sivas katliamının sorumlusu olarak kullanılan insanları görmek doğru değildir. Maraş katliamı örneğini de biliyoruz. Orada da insanları kullandılar. Ama kullananlar, kışkırtanlar rejimin hakim zihniyetini uygulayan güçlerdi. Fakat İslami kesimin, Sünni insanlarımızın da özellikle Alevilere karşı sahip oldukları önyargıları artık aşmaları gerekir. Bunun için bir vicdani muhasebe yapmaları şarttır.

Neslihan Akbulut (Ak-Der Gn. Skrt.)
Bu bir katliam…
Olayı bir katliam olarak isimlendiriyorum, öncelikle bunu söylemek gerekir herhalde. Çünkü 33 insanın Madımak Oteli’nde yanarak ya da dumandan zehirlenerek ölmesi bir kaza değil. Kaza olmadığı gibi, o gün o meydanda bizzat oteli ateşe veren bir grup insan ile birlikte can pazarını izleyenler var. Bunun bir katliam olduğunu söylemek için hangi tarafta olduğunuz fark etmez ya da fark etmemeli diye düşünüyorum. Yaşımın yettiği kadarıyla hatırladığım tek şey o mezalimden belki 30 saniyelik bir kamera görüntüsü. Fakat o gün Sünni Müslüman bir ailenin çocuğu olarak, o görüntüleri seyrederken de hissettiğim duygu sadece vahşet idi.

 

MADIMAK MÜZE OLMALI, AMA…

Şerafettin Halis
Müzeden daha önemlisi, yüzleşme
Madımak bir “ibret müzesi” yapılmalı. Ancak bilinmeli ki ibret müzeleri işlenen suçların bir itirafı, suçtan duyulan pişmanlığı, mağdurlardan özür dilemeyi, kısacası kendi tarihleriyle yüzleşerek yapılmış olan yanlışın bir daha yapılmaması anlamına gelir. Böyle bakıldığında Madımak’ın müze olması için her şeyden önce devletin ve Alevilerin mağduriyetinde payı olan tüm kesimlerin kendi tarihleriyle yüzleşebilmelerine hazır olmaları gerekir. Bu, bundan böyle; Alevilerin çağdaş ve demokratik yaşam koşulları içinde, tüm haklarıyla inanç ve ibadet ritüelleriyle özgürce yaşama olanağının yaratılmış olması ve güvenceye alınmış olması demektir.

Ferhat Tunç
Madımak “müze” yapılmalı, çünkü…
Madımak katliamı insanlık vicdanında derin bir tahribat yaratmıştır. Bu tahribatı gidermek adına Madımak otelinin müzeye dönüştürülmesi, haklı bir taleptir. Bu, sadece bizim, yani kendisine Aleviyim diyen insanların değil, kendisine insanım diyen herkesin sahiplenmesi gereken bir taleptir. Farklı inanç ve kültürlere, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine inancın bir gereği olarak bu utancın ortadan kaldırılması gerekir. Bugün iktidarda olanlardan bunu daha çok düşünmelerini beklemek hakkımızdır. Bu otelin müzeye dönüştürülerek ülkemizin bu utançtan kurtarılması gelecek açısından, farklı inanç ve kültürden insanların korku ve endişelerini de ortadan kaldırmayı sağlar. Başta Alevi toplumu olmak üzere farklı inanç sahibi insanlar kendilerini daha güvende hissetmelerine neden olacaktır. Bu adım aynı zamanda devletin kendisiyle ve geçmiş tarihiyle de hesaplaşmasını mümkün kılacaktır. Aksi halde 15 yıl boyunca kapanmayan bu yara kanamayı sürdürecek ve milyonlarca Alevinin devlete olan güveni tümden kaybolacaktır.

Özlem Yağız
Madımak müze olsun, ama
Bu konudaki isteme ben dahil kimsenin karşı çıkmaması gerekir. Bu kararı vermek her şeyden önce katledilen insanların yakınlarına düşer. Ama maalesef ama kişisel olarak da bu katliamın bugüne kadar olduğu gibi iki toplum arasında soğukkanlılıkla konuşulamadan, öfke dili ile ve tüm acıtıcılığı ile görsel malzemelerle desteklenerek sergilenmesi yine iki toplumun arasına daha kalın duvarlar örer mi endişesini de taşıyorum. Benim gönlümden geçen böyle bir müze ya da kültür merkezi sadece Alevilerin değil, Alevi, Sunni, zulüme tepki gösteren herkesin sahiplendiği bir yer olsun ve iki toplumun, hem kendini doğal bir şekilde özeleştiriye tabi tuttuğu, hem de bu mezhebi düşmanlık duygularından, fobilerinden her neyse adı, arındığı bir barış amacına hizmet etsin.

Necdet Subaşı
Aleviler ve Sünniler ‘oyunbozanlık’ yapmalı
Aleviler Madımak’ı müze yapınca neyi hatırlamış olacaklar. Bu mekânın bir lokanta olarak işletilmesi kabul edilemez. Ama bu müzeyi gezerken provokatörleri ve yanan canları mı hatırlayacağız? Yoksa iflah olmaz bir acelecilikle yarattığımız yeni bir ezbere mi kanacağız? Alevi ve Sünnilerin Madımak otelini ortak bir platformda ele alıp oyunbozanlık yapmaları gerekir. Madımak olayından devşirilen taraflar toplumumuzdaki herhangi bir karşıtlığı temsil etmiyor. Aleviler ve Sünniler bir kutuplaşmanın parçası olamazlar. Müzeyi bir kan davasının aracı olarak kullanmak ise kabul edilemezdir. İrfan ve bilgeliğin kadim unsurlarına sahip olmakla övünen Aleviler Sünni kardeşleriyle birlikte söz konusu otel hakkında acıları hafifleten, kardeşlik bilincini yükselten yeni bir düzenleme yapmalıdırlar.

Neslihan Akbulut
Madımak müze olmalı
Madımak oteli artık tarihimizde acı da olsa sembolik niteliğe sahip bir yer. Orada can verenlerin anısına müze yapılması talebinin çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Ancak 15 yıl boyunca karşılıklı verilen cevaplara yazılan yazılara bakınca yapılacak bir müzenin de skor tablosuna oynayacak şekilde Sünni-Müslüman kesimi hedef alan bir niteliği olmasından korkmuyor değilim. (Fakat şu an oranın et lokantası olarak kullanılıyor olması da çok saygısızca ve üzücü bir durum.)

Ergin Doğru
Madımak, barış ve kardeşlik müzesi
Madımak Oteli’nin girişinin yıllarca “kebapçı” olması, bir utanç kaynağıdır. Madımak Oteli coğrafyamızdaki bütün halkların, bütün inançların barış ve kardeşlik müzesi yapılmalı. 2 Temmuz ve benzeri katliamları, kanlı oyunları, bir daha yaşanmaması bilinci kazandırmak için…

İbrahim Erdoğan
Devletin bakış açısı değişmeli
Madımak’ın bir barış, kardeşlik bahçesi olarak düzenlenmesi lazım. Madımak tarihimizdeki bütün insanlık suçlarını bize hatırlatacak bir müze olmalı. Devletin bunu kabul etmesi için, insanları birbirine düşman eden politikalardan vazgeçmesi gerekiyor.

Tarih: 2 Temmuz 1993, Yer: Madımak Oteli
Sivas’ta geleneksel olarak gerçekleştirilen Pir Sultan Abdal şenlikleri, o yıl daha zengin bir programla, daha fazla konuk yazar, çizer ve sanatçının katılımıyla yapılacaktı. Aziz Nesin, şenliklere Valiliğin, yani devletin davetiyle katılmıştı. Aziz Nesin, o dönemde Salman Rüştü’nün İslami camiada tepkilere neden olan kitabını Türkçe’ye çevireceğini açıklamasıyla gündemdeydi. Sivas’ta gazetecilere “İslama ve her türlü inanca saygılı olduğunu” açıklama gereği duymuştu, ama Aziz Nesin üzerinden, kentte büyük bir provokasyon hazırlığı içerisinde olanlar vardı.

Bu gözle görülür, elle tutulur somutluktaki provokasyon hazırlığına, bazı yerel gazetelerin kışkırtıcı yayınlarına ve dağıtılan esrarengiz bildirilere rağmen, güvenlik güçleri herhangi bir önlem alma gereği duymadılar. Güvenlik güçlerinin bu “aymazlığı”, sonuna kadar da devam edecekti…

Camilerden çıkan kalabalıklar, “birileri” tarafından Pir Sultan şenliklerinin yapıldığı Kültür Merkezi’ne yönlendirildi. Burada Pir Sultan anıtı yerlerde sürüklendi, tahrip edildi. Ardından dağılmayan, aksine daha da çoğalan kalabalık, bu kez konukların Madımak Oteli’ne yöneldi. Taş yağmuru yetmedi, yağma yetmedi; oteli ateşe verdiler. Polis yetersizdi. İtfaiye müdahale etmeye isteksizdi. Her nasılsa olaya müdahale etmeye gelen askeri birlik ise, geri çekilmiş, olayı seyrediyordu…

Madımak Oteli’ndekiler tam 8 saat orada mahsur kaldılar. Aziz Nesin başbakan yardımcısıyla telefonla görüşmüştü. İnönü, ona moral vermiş, ardından durumu sorduğu Vali’den “duruma hakimiz, birazdan dağılırlar” yanıtını almıştı.

Oteli cehenneme çevirenler Valiliğe yöneldiler sonradan. Hükümet Konağını taş yağmuruna tuttular. Devlet, o zaman “devlet” olduğunu hatırladı ve takviye birliklerle saldırganlar dağıtıldı.
Ama Madımak Oteli’nde bir facia yaşanmıştı. Yazar, çizer, sanatçı, semah ekibi oyuncusu çocukların içinde bulunduğu 33 kişi yanarak ve dumandan boğularak feci şekilde can vermişti. 2 otel görevlisi ve 2 de saldırganla beraber toplam 37 kişi ölmüştü…

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş idi. Hiçbiri istifa etmedi. Vali, İl Emniyet Müdürü ve Belediye Başkanı’nı görevden almakla yetindiler.



Bu haber 988 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,933 µs