En Sıcak Konular

Bir yılda nasıl bu noktaya geldik?

23 Temmuz 2008 13:46 tsi
Bir yılda nasıl bu noktaya geldik? 23 Temmuz 2007… Çok değil bir yıl önce bugün Türkiye aslında yeni bir sabaha uyanmıştı. Başbakan Erdoğan’ın parti genel merkezi balkonundan yaptığı açıklama da Türkiye’deki yeni süreci destekler nitelikteydi. Ancak olmadı. Bir yılda nası

Financial Times, 22 Temmuz genel seçimleri yıldönümünde Türkiye’nin tekrar genel seçimlere gidebileceğini iddia ediyor. Bu önemli, çünkü 2002’den bu yana Türkiye’nin kazandığı istikrarın geldiği son noktanın ortaya konması açısından, sık seçimler ve koalisyonlar dönemini hatırlatıyor.

Yani istikrarsızlığı…

Açık konuşalım, Türkiye tam bir yıldır kendisiyle boğuşuyor. Ülke yönetimi kendisinden beklenen performansı gösteremiyor. En azından toplumda böyle bir algılama var. Elbette bunun yönetimin içinden ve dışından kaynaklanan sebepleri var. Ancak siyasi gerilimin Türkiye’ye faturası ortada.

Peki, yüzde kırk yedi oyla tek başına iktidara gelmiş bir partinin Türkiye’yi yönetmekte zorlanmasının ardında yatan sebep ne? Bir yılda bu noktaya nasıl geldik? Şimdi bu soruların yanıtlarını arayalım.

Bir ülke böyle istikrarsızlaştırılır

Yola çıkarken “bir yılda nasıl bu hale geldik” sorusuna yanıt arıyoruz. Ancak şu anda yaşadıklarımız ne Şemdinli’de yaşananlardan ne de Dink cinayetinden bağımsız düşünülebilir. AK Parti yönetiminin elini kolunu bağlamaya yönelik 2002’den beri bir dizi çalışmanın yapıldığı artık biliniyor. Buna Ergenekon deyin ya da başka bir isim koyun. Ancak 22 Temmuz’dan çok önce Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak isteyen çevreler devreye girdi. Her şey yolunda giderken 2005’te tekrar patlak veren terör, Şemdinli olayları, Hrant Dink cinayeti, Danıştay saldırısı, Rahip Santaro’nun öldürülmesi ve Malatya cinayetleri… Tüm bu cinayet ve kışkırtmalar Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya yönelikti. İstenen de oldu. Kimileri “vatanperver” duygularla Türkiye Cumhuriyeti iktidarını, yani Türkiye’yi zaafa uğrattı. Dünyada yeni dengelerin kurulduğu, ülkenin tüm enerjisini ortak bir strateji oluşturma çabasına hasretmesi gerektiği bu dönemde, Türkiye “iç düşman”la vuruldu.

22 Temmuz söylemine sadık kalınmadı

Türkiye’de AK Parti’ye sıcak bakmayan ancak demokratik bir Türkiye’de yaşamak isteyen çevreler de kimi zaman bu istikrarsızlaştırma oyunlarına ne yazık ki istemeyerek de olsa geldi. Cumhuriyet mitingleri ya da Danıştay saldırısının hükümete yönelik gösterilere dönüştürülmesi… Bunlar istikrasızlık amaçlayanların geniş kitlelerin muhalif duruşlarını etkileyebildiklerinin açık göstergesi. Ancak Türkiye’yi zaafa uğratan bu gerginlikte AK Parti yönetiminin de payı var. Kimileri “Başbakan Erdoğan istemedi” dese de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tekrar Abdullah Gül’ün aday olması uzun bir süredir devam eden tartışmalara hız kazandırdı. O dönemde iyibilgi’nin bu sayfalarında pek çok kez uyarıda bulunuldu. Türkiye’de herkesin üzerinde uzlaşacağı bir ismin Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi gerektiği, bugünler düşünülerek tekrar tekrar vurgulandı. Çok eleştiri almıştık, ancak haklılığımız ortaya çıkıyor.
Başörtüsü ile ilgili düzenlemenin bir hata olup olmadığı ise tartışma götürür bir gerçek. Çünkü bu konu Cumhurbaşkanlığı seçiminden farklı ele alınmalı. Nihayetinde başörtüsü mağduru olan binlerce insanın yaşadığı bir ülkeyiz. Bu bir sorun ve bunu çözmek gerekiyor. Üstelik bu sorunun çözülmesi gerekliliğinde neredeyse herkes mutabık. CHP lideri Baykal ve Ertuğrul Özkök bile… Bu yüzden hükümetin attığı bu adımı hata olarak nitelememeli. Belki zamanlama hatası var denebilir, “aldığı oya çok güveniyor” eleştirilerini doğurabilir. Ancak bu bahsi kapatıp daha önemli bir hataya değinelim:

AK Parti yönetimi, AB’nin içinde gelişen ters dalgayla birlikte, AB vizyonunu kaybetti. Demokratikleşme ve reform adımlarını yavaşlattı. Dışpolitikaya verdiği ağırlığı içeriye yöneltti. Yani içeriye kapanmaya başladı. Kürt sorunu ve Alevilik ile ilgili konularda kendisinden beklenen enerjik açılımları gerçekleştiremedi. Statükolaştı. Hal böyle olunca, yani gündem belirleyemeyince, gündemi belirlenir hale geldi. Daha da ileri gitti. Türkiye’de kangren olmuş YÖK gibi bir kurumu ortadan kaldırmak yerine kendisi için kullanmaya başladı. Hala örneğin ilk döneminde ortaya koyduğu YÖK reformu tozlu raflarda duruyor. Aynı zamanda Erdoğan’ın kabinesi de kendi enerjisine yetişemiyor. Bakanlar Türkiye’nin yönetimine neredeyse ortak olmuyor. Tek bir örnek verelim: İçişleri Bakanı Beşir Atalay. Türkiye’de yer yerinden oynarken içişleri bakanının televizyonlara çıkıp açıklama yaptığına kaç kez şahit oldunuz?

CHP Türkiye için talihsizlik

Bu ve bunun gibi birçok örnek ve hata AK Parti politikalarında aranabilir. Ancak tek suçlu AK Parti değil. Muhalefet Türkiye’de yaşanan gelişmelerin, istikrarsızlaştırıcı gelişmelerin önemli müsebbiblerinden birisi. Çünkü Türkiye sadece iktidarıyla yönetilemez. Muhalefet de yönetime ortak olmalı. Ancak gelinen noktada CHP muhalefetinin Türkiye’nin yönetimine ortak olmaktan çok, istikrarsızlaştırma çabalarına ortak olduğu üzüntüyle görülüyor. Türkiye’de yapıcı muhalefet yokluğu ülkenin zemin kaybetmesinde en önemli etkenlerden birisi. Eğer içimize dönük kavga yaşıyorsak bunda –dün de olduğu gibi- her tartışmayı rejim çekişmesine dönüştüren Deniz Baykal’ın günahı çok büyük.

Çıkış yolu yok mu?

Türkiye bu noktaya iktidarıyla, muhalefetiyle, kendini vatanperver sananıyla, çetecisiyle kendi ayağına kurşun sıka sıka geldi. Ancak kapatma davası ve Ergenekon operasyonları varken bile yine de bir çıkış yolu bulunabilir. Neyse ki Türkiye tekrar bu çıkış yolunu tartışmaya başladı.

Çıkış yolu ne Ergenekon operasyonundan vazgeçilmesini dilemek ne de kapatma davasında AK Parti’yi kapatmaması için Anayasa Mahkemesi’ne baskı uygulamaktır. Elbette Türkiye için en iyisi ülkenin çetelerden kurtulması ve iktidar partisinin kapatılarak güvensizlik ortamı oluşturulmamasıdır. Ancak bu noktadan sonra artık Türkiye’nin yeni bir vizyona ihtiyacı var. Kim ne derse desin, Ergenekon operasyonu sonuca doğru gidecek ve Türkiye yüklerinden kurtulacaktır. Ayrıca kim ne derse desin kapatma davasında Anayasa Mahkemesi bir karar varacaktır. Bu karar her iki taraf için olumlu da olabilir, olumsuz da… Yapılması gereken yola devam diyerek Türkiye’nin istikrarsızlıktan çıkması için kolları sıvamaktır. Bu herkes için geçerli.

Unutmayın… Türkiye’nin yanıbaşında hala geleceği belirsiz bir savaş sözkonusu. Irak henüz tam olarak istikrara kavuşmuş değil. Üstelik İran’ın geleceği de tartışmalı. ABD ve İsrail’in kapalı kapılar ardında ne konuştukları bilinmiyor. Saldırı ihtimali olup olmadığı da… Ortadoğu hiç olmadığı kadar karışabilir, ancak hiç olmadığı kadar istikrar da kazanabilir. Dünyada yeni dengeler kurulurken, ABD hırçınlaşabilir… Aksi yönde dünya çok kutuplu yapısıyla daha düzenli bir şekil de alabilir. Orta ve uzun vadede geleceğimizin nasıl şekilleneceğini şimdiden kestirmek zor. Çünkü yeni dünya düzeni, asıl şimdi kuruluyor. Gelecek yüz yılımıza damga vuracak çatışmalar, tartışmalar ve ortaklıkların temelleri bugün atılıyor. İşte bu çerçeveden ele alındığında, Türkiye’nin dinamizmini kurulan yeni düzende ortaya koyması ve “yerini alması” gerekiyor. Ülkemizin geleceği bugünün ipoteğinde. Ne kapatma davası ne de Ergenekon Türkiye’yi birlikte ileriye taşıyama azmimizi kırmamalı. Türkiye’de işler rayına girecektir. Önemli olan işlerin geç yoluna girmemesi. Çünkü gerçekten ülkemizin kaybedecek zamanı yok. Herkes aklını başına devşirip, işlerine koyulmalı.

iyibilgi.com



Bu haber 1,162 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,826 µs