En Sıcak Konular

Ulusalcı Çizgi CHP'den ne bekliyor?

4 Ağustos 2008 11:42 tsi
Mevcut tabanının büyük kısmını oluşturan ve 'ehven-i şer' diyerek ona oy veren ulusalcıların beklentilerine bakınca CHP'nin yeni strateji gelişmesi kolay görünmüyor

Ulusalcı çizginin önde gelen yayın organlarından  Yeniden Anadolu Ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Dergisi yazarlarından Yetkin Aröz'ün derginin Haziran 2008  sayısında yayınlanan yazı ile, Ulusalcı çizginin CHP'den ne beklediğin gözler önüne serdi.
Yetkin Aröz'ün yazısı
Hem AKP hem de CHP için deniz bitti. Doğrusu, düzen partileri için bitti. Gerçeklerle yüzleşme dönemi başladı artık. Daha doğrusu yüzleşmek kaçınılmaz hale geldi. Yani üstüne şal örterek sürüklenip gittiğimiz demokrasi oyunu çıkmaza girdi. Küresel yıkım dalgaları çer-çöp gibi önüne kattı ülkemizi. Daha da katacak. Afra tafra satma, satıp satıp çok boyutlu yeme köpüğü tükendi. Tarımı bütünüyle çökertilmiş, sanayisi  yerlerde sürünen kara düzenin  işbirlikçi sermayesi ne kadar karşı çıkar görünürse görünsün şiddeti kendi elleriyle beslemeyi sürdürüyor. Dibe vuran ekonomide kitleselleşmeye başlayan toplumsal tepkiyi bastırma görevi şiddete düşüyor. Kaba  güç, acımasızlığa varan “orantılı güç” kardeşi kardeşe düşman ediyor. AKP’nin gerçek yüzü açığa çıktı. Dip dalgası kımıldanıyor.  Adına kısaca pislik denen medya ne kadar çırpınırsa çırpınsın bu gerçeğin üstünü örtemiyor. Sıra kendi üstünü örtmeye geliyor! Üretemeyen, işbirlikçilerin sömürü düzeninde sata sata kendisini yağmalatan Türkiye;  açlığın, yokluğun, sadakanın savrulmuşluğunda kendini algılamaya, yitirdiği ulusal kimliğini, onurunu, coşkusunu, öngörüsünü, toplumsal atılımlarını aramaya  çıkıyor.
Cumhuriyet çizgisinden, Atatürk’ün partisi geleneğinden gelen, seçeneksizlik algılaması içinde her şeye karşın kendisine oy vermede ayak sürenlerin partisi CHP, doğal olarak toplumsal muhalefeti oluşturamıyor. Geriden gitmeyi, gerçekleri açıkça söylemekten kaçınmayı, köklerinden gelen ana çizgisini görmezliğe gelmeyi sürdürüyor.  CHP’yi CHP yapan çizgisine dönmeye soluğu yetmiyor! Ne zamandır yazıp söylüyorum. Herhalde okuyanı-dinleyeni yok. Suyu bulandırmak gibi bir şey oluyor. Ezber bozmak zor iş! Doğru bellediklerinin yanlışını söylemek silkeleyerek uykudan uyandırılmaya benziyor! Bir kez daha deneyeceğim…
Yaşanan süreçlerden, gelinen noktalardan sonra artık bir gerçeğin altını açıkça çizmek, iki doğruyu birden söylemek gerekiyor: Sosyal demokrasi Türkiye için bir çözüm değildir! CHP, sosyal demokrat bir parti değildir! Hiçbir zaman da olmamıştır. Sadece; yenilenmeyi, değişimi böyle bir çizgide bulma arayışına girmiştir. Bulamamıştır! Çünkü “bu soldaki” arayış tarihsel kökleriyle uyuşmamıştır. Emperyalizme karşı verilen bir Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulan CHP, bütün ilke ve devrimleriyle birlikte kendi içeriğinde var olan ulusalcı bir cumhuriyet partisi kimliğine sahiptir. Türkiye’nin tarihsel gelişim çizgisi, toplumsal birikimleri, hele de ekonomik varlığı, kültürel bileşkeleri, sosyal demokrasinin AB toplumlarındaki oluşum koşullarıyla örtüşmemektedir. Kısacası, sosyal demokrasi hareketi Batı öykünmeciliğinden, birilerini ilerici ve “solcu” kılmaktan öteye bir işlev taşıyamamıştır. Atatürkçü ilkeler sosyal demokrasi ile karıştırılmış, örtüştürülmek istenmiş, ortaya kaygan bir zemin çıkmıştır. Beraberinde büyük bir sapmayı ve toplumsal çözülmeyi öncellemiştir.
Kemalizm’in, sosyal demokrasiye yaklaşır görülen yanları vardır kuşkusuz. Ne ki, Kemalizm ya da Atatürk ilke ve devrimleri bir bütün olarak, emperyalist Batıya karşı bağımsızlığına kavuşmuş bir ulusun, kendi ayakları üzerinde doğrulmayı, çağdaşlaşmayı hedeflemesidir. Devrimlerini ve ilkelerini buna göre kurgulamıştır. Uygulamaya sokmuştur. Bu bakış açısı içinde doğal olarak emperyalistlerin pazarı olmaktan çıkmaya, tarımda ve sanayileşmede atılım yapmaya, yoksul ve eğitsel donanımdan yoksun halkını eğitim ve kültürel kazanımlar yoluyla aydınlatmaya, kalkınmanın düşünsel boyutunu güçlendirmeye planlanmıştır. “Aklın ve bilimin yol göstericiliğini” temel ilke olarak algılanmıştır. Özetlemek gerekirse, bütün çıkışlarının, atılımlarının gerisinde bağımsız, kendi ayakları üzerinde duran, ekonomik toplumsal sorunlarını çözmüş, Batı ile arasındaki çağdaşlaşma çizgisini hızla kapatacak, giderek onu geçecek bir hedefler bütünü vardır.
Sosyal demokrasi ise sanayi devrimini tamamlamış, bilgi toplumuna geçme sürecindeki Batıda oluşan bir başka boyuttaki toplumsal yapının dönüşümüdür. Emperyalist ülkelerin, emeklerine ve kaynaklarına el koydukları geri bıraktırılmış ülkelerden kazandıklarından bir bölümünü kendi ülkelerinin halklarına, emekçi kesimlerine “sus payı” olarak aktardıkları, yaşam kalitelerini yükselmek zorunda bırakıldıkları evrelerdeki toplumsal dengeleri kurma çabalarını yansıtan bir olgudur. Sosyalizmle kapitalizm arasında süre gelen kapışmanın uzlaşma boyutudur. Ancak gelişmeler gösteriyor ki küreselleşme aşamasındaki emperyalizm artık kendi ülkelerinin sosyal demokrasilerine de katlanma gereksinimi duymamaktadır. İki kutuplu dünyada emekçilerine verdiği sömürü payını şimdi geri almaktadır. Ne denirse densin gelecek dünyayı yeni bir sosyalizm dalgası beklemektedir.
Uzun uzun anlatmaya gerek yok. Kurtuluşumuzu ve geleceğimizi var eden bu temel yaklaşımdan, bu yol haritasından “erken cumhuriyet” dediğimiz Atatürk’ün ölümüne değin geçen süreçten yavaş yavaş ayrışılmıştır. İç ve dış dengeler değişmiş, korunma ve demokratikleşme güdülenmeleriyle emperyalist Batının kanatları arasına girilmiştir. Kurtulmak için savaş verdiğimiz, bağımsızlığımızı kazandığımız ülkeler karşısında sanki her şey, toplumsal koşullar değişmişçesine dön geri edilmiştir. Pazar kavgasının kanlı yüzü olan İkinci Dünya Savaşı aralığında kör topal yürütülen Atatürkçü atılım çizgisi, savaşın sona ermesiyle Tanzimatçı bakış açısına iyice teslim olmuştur. Emperyalist dayatmalar karşısında, altyapı devrimlerini yarım bırakmış, demokratik donanımını yeterince tamamlayamamıştır.
Köy Enstitülerini açan, ona güç ve yürek veren İsmet Paşanın, bu büyük atılımı kapatma çizgisine kadar çeker olması, bir bakıma ülkemizin Atatürk’ün öngördüğü temel yönelmelerden, bağımsızlığından, çağdaş bir ülke olma atılımlarından çözülmesinin, yörünge değiştirmesinin, Kemalizm’den kopmasının temel ayracı olmuştur. O günden bugüne Atatürk’e dökülen gözyaşları, yapılan saygı duruşları “aşkın gözyaşları “dır! Bitmeyen bir vedalaşma anlamına gelmektedir! İyi ki bitmemektedir. İçlerinde yeniden dönüşün tohumlarını taşımaktadır.  
Emperyalist Batı, kuşkusuz ki bu kapsam içindeki ABD ve AB Türkiye’yi ve CHP’yi kendi köklerinden koparmaktadır. İşin bu boyutu gözden hiçbir zaman kaçırılmamalıdır. Batı, hesaplarını çok iyi yapmakta, neyin nereye varacağını bilmekte, geri kalmış ülkelere karşı kullanacağı silahları ustaca kotarmaktadır. Yerli işbirlikçileriyle kurduğu tezgâh açıktır: “Türkiye’de ve bütün geri kalmış ülkelerde herkesin isteyeceği “Batı” tipi bir demokrasi olmalıdır, insan haklarını ve özgürlükleri güvence altına alınmalıdır. Batıya benzeşilmelidir. Özlemi duyulan bir cennet düşlenmelidir.” Oysa bütün bunların bir tuzak olduğu zamanla anlaşılmıştır. Dönüşümünü tamamlayamamış, yani milli demokratik devrimi yarıda kalmış ülkeler büyük bir kargaşanın içine itilmiştir. Ulus kimliği güçten düşmüş, bugün olduğu gibi dinci akımlar siyasal iktidarlara taşınmış, ayrılıkçı akımlar beslenmiş ve emperyalist ülkelerden “icazet” almış yöneticiler işbaşına getirilmiştir. Örümceğin ağları örülmüştür.
Böylece Türkiye Kemalist çizgiden, devrim ilkelerinden uzaklaştırılmıştır. CHP tanınmaz hale getirilmiştir. Var olan demokrasi nasıl bir demokrasi ise, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da demokrasi öncesi kalıntıları ağalık, toprak beyliği ve tarikatçılık egemenliğini genişletmiştir. Yurttaşlarımızın büyük bir bölümü kulluktan yurttaşlığa, oradan da birey olmaya evirilememiştir. Bölge ayrı bir hükümranlık haline getirilmiştir. Din ticareti, gericilik, tarikatçılık, çağ dışılık iktidar olmuştur. Atatürk ve cumhuriyet aydınlanmacılığını en büyük tehlike olarak görülmüştür. Demokrasi istemek bir şeyse; onun toplumsal koşullarını oluşturmak her şeydir. Tuzak burada açığa çıkmaktadır. Batı hiçbir zaman Türkiye’nin gerçek bir demokrasiyi geçmesini istememiştir. Çıkarlarına uygun düştüğü için pazarı olarak kalmasını planlamıştır. Kalkınmasına, ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel atılımlarını sürdürmesine olanak vermemiştir. Önünü kesmiştir. Onu Osmanlılaştırmıştır. ABD, AB. İMF, Gümrük Birliği örümceğinin ağında Sevr’e doğru sürüklemiştir.
Batıda ve Türkiye’de olup bitenleri iyi gözleyen teslimiyetçiler ve “rahata acıkmış” sözde solcularımız, hele de sosyal demokratlarımızın bir bölümü işbirlikçi sermayenin dümen suyuna girerek “solculuk” yapmada gecikmemişlerdir! “Ne Olacak Bu CHP’nin Hali” biçimindeki yazılarla saptırmalarını, akıl vericiklerini sürdürmüşlerdir. Kemalizm’den, onun 6 Ok’undan, CHP’nin kendi tarihsel yörüngesine oturmasından çok korkulmaktadır! Dertleri günleri onun bu çizgiye oturmasını önlemektir. Durmadan kafa karışıklığı yaratmaları bundandır. Solun ve sağın, sol ya da sağ olmadan önce, sağın ve solun çağdaş anlamda önünü açacak taşları yerli yerine koyması, feodal artıkları, dinci-tarikatçı odakları-çöküntüleri aradan çıkarması, yarım kalan milli demokratik devrimini tamamlaması, Atatürk devrimlerini yaşam biçimine dönüştürmesi önceliği vardır. Kurtuluş; “sosyal demokrasi” söyleminde değildir; solcusu sağcısı emperyalizme karşı hep birlikte ulusal kurtuluş savaşını yeniden vermelerindedir!
Tarihsel bir kalıt (miras) olarak CHP bunun için var olmalıdır. Ulusalcı, bağımsızlıkçı, özgürlükçü anti-emperyalist doğrultusunda yeniden toparlanmalıdır. Dip dalgasının beklediği budur…
(Haber 7)


Bu haber 519 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,923 µs