En Sıcak Konular

Devletin ideolojik aygıtı olarak üniversite

6 Ağustos 2008 18:25 tsi
Devletin ideolojik aygıtı olarak üniversite Kalemin fırsat maliyeti, fiyatına alınabilecek diğer eşya ve hizmetlerdir. Yani 3 liraya kalem aldığınızda aynı paraya alabileceğiniz diğer ürünlerden vazgeçmiş olursunuz. Onun için tercihlerin fırsat maliyetlerini iyi hesaplamalısınız. Hele demokrat deği

Türkiye’de devlet ideolojisi kendisini en başta okullar ve üniversiteler vasıtasıyla yayma imkânı bulmuştur. Öyle ki bu kurumlar, Marxist düşünür Althusser’in ifadesiyle, “devletin ideolojik aygıtları” olarak işlev görmüşlerdir… 

Evet, dünyanın neresine giderseniz gidin ilk ve orta öğretim seviyesindeki bütün okullarda devlet ideolojisinin pompalandığını göreceksiniz. Bu anlamda Çin ve İngiltere arasında pek fazla bir fark yoktur diyebiliriz.

Ancak, konu üniversite olunca iş değişir: Üniversiteler, bilhassa liberal ülkelerde, hâkim ideoloji açısından birer “sapkın” olarak işlev görmektedirler. Üniversitelerin bu minvalde vücut bulmalarına müsaade eden devletlerin oldukça pragmatist bir muhasebe yaptıklarını bilmek için çok fazla derinlemesine bir araştırma yapmaya da gerek yoktur: Üniversiteler ne kadar serbest olurlarsa o kadar mevcudiyet gayelerine uygun bir biçimde fikir üretimi yapmak imkânına sahip olurlar ve devlet de o nispette bu enformasyon çağında, küresel düzen içinde var olma imkânı elde eder.

Dolayısıyla dünyadaki bazı üniversitelerin kendilerini devlet ideolojisiyle mesafeli kılacak olan serbestîye sahip olmalarının arkasındaki tek etik muhasebesinin karın azamileştirilmesi olduğunu söyleyebiliriz.

Fakat bu kadar araçsal (mühendislik) bir akılla yapılan hesaplar neticede ahlaki/etik kapasiteye sahip olan cevheri aklın işlemesine ve bu sayede eleştirel bir bakış açısının gelişmesine de ister istemez müsaade etmektedirler...

Özgür üniversitelerin devlet açısından fırsat maliyeti buralardan kendisine yönelik olarak yapılacak olan eleştirirlerdir. Görünen o ki bu maliyeti –mesela ABD gibi ülkeler- o kadar da yüksek görmüyorlar ve bu sebeple de üniversiteleri Türkiye’deki kadar totalitarize etmeye çalışmıyorlar.

Neyse…

Biz gelelim asıl meseleye: Türkiye’de şu ana kadar çizdiğimiz tablodan eser olmadığını söylemeye lüzum yoktur herhalde. Bunun pek çok sebebi vardır ama biz iki tanesine dikkat çekmek istiyoruz:

Birincisi, Cumhuriyet Türkiye’sindeki üniversiteler öncelikle devlete bürokrat yetiştirmek için kurulmuşlardır. Kendileri birer bilim dalı bile olmadıkları halde tıp ve hukuk için müstakil fakülteler tahsis edilmesinin; sosyoloji, edebiyat, tarih, biyoloji, kimya, matematik, felsefe gibi bölümlerin hepsininse fen-edebiyat edebiyat gibi ne idüğü belirsiz tek bir fakültenin içine sıkıştırılmasının ve bu suretle ikincilleştirilmesinin arkasındaki saik tam da budur.

İkincisi, kendi ideolojisiyle tam olarak çakışmayan bütün düşüncelere karşı son derece paranoyak olan militarist devletimiz üniversiteleri de militarist bir yapı dahilinde teşkilatlandırma yoluna gitmiştir.

Rektörler üniversitenin, dekanlar da fakültelerin generalleri olarak konumlandırılmış ve bunların hepsi de 82 darbesinden sonra YÖK’e bağlanmış; YÖK’ün verdiği kararlar cumhurbaşkanın insafına bırakılmış ve cumhurbaşkanı da uzun ömürlü olmayan birkaç istisna hariç hep bürokratların arasından tayin edilmiştir.

Durum böyle olunca üniversiteler fikir üretim merkezleri olmak yerine devletin ideolojik aygıtları haline gelmişlerdir. (60 darbesinden beri üniversitelerimizin darbe çığırtkanlığı yapan ve bu minvalde oldukça gür bir sese sahip olan kurumlar olduklarını hatırlamamız gerekiyor.) Bu da devlet ve onun ideolojik grupları için şimdilerde yükselmeye başlayan bir fırsat maliyetinin iyiden iyiye hissedilmesine sebep olmuştur:

İdeolojik ve militarist bir biçimde teşkilatlanmış olan üniversiteler, kadrolar değiştiği takdirde devlet ideolojisiyle paralellik arz etmeyen diğer ideolojilerin de devlet ideolojisi kadar hızlı ve güçlü bir biçimde serpilmelerine imkân vermektedirler.

Başka bir ifadeyle üniversitelerin anti-demokratik yapısı, iktidardan tasfiye olanlar için bir tehdit anlamına gelmeye başlamıştır. Tıpkı kendilerinin kendileriyle paralel düşünmeyen akademisyenler için tehdit anlamına geldikleri gibi...

O halde artık, üniversiteler söz konusu olduğu zaman üzerinde durulması gereken asıl mesele üniversitelere hangi rektörün ne amaçla tayin edildiği değil, üniversitelerin nasıl tam anlamıyla özerk ve demokratik hale getirilecekleri ve bunun bugüne kadar gerçekleşmemesinde şimdilerde rahatsızlıklarını dile getirmeye başlayanların ne kadar pay sahibi olduğudur.  

Öyle değil mi?     

www.iyibilgi.com analiz Erkam Can



Bu haber 1,023 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,775 µs