En Sıcak Konular

Polemikos olarak solcular

7 Ağustos 2008 18:08 tsi
Polemikos olarak solcular "Eğri oturup doğru konuşalım: 1960’larda bu polemik tarzını, maalesef Sol olarak bizler Türkiye’ye soktuk. Kırk yıl geçti. Komünizm yıkıldı, ama bu siyasal kültür orada burada varlığını koruyor." Halil Berktay yazıyor..

Halil Berktay/Taraf

Polemik alışkanlığı; üslûp ve kavrayış sorunları

(Not 1: Etimolojik sözlükler polemik kelimesinin ilk kullanımı için 1638’i gösteriyor. Orta Fransızcadaki polemique, 17. yüzyıl Fransızcasındaki polémique’in kökeni Yunanca polemos = savaş; polemikos = savaşçı, savaşkan. Ama Eski Yunanlılar’ın kendileri bu deyimi kullanmıyordu, düşmanca saldırılar için. Demosthenes’in İÖ 4. yüzyıl ortalarında Makedonya Kralı II. Filip konusunda Atinalılar’ı uyaran söylevleri, topluca Philippics diye bilinir. Bu kullanım daha sonra Romalılar’a geçti. Nitekim Cicero, İÖ 44-43’te Marcus Antonius’u hedef alan on dört büyük nutkunu Demosthenes örneğinde birer philippic olarak tasarlamıştı.)

Çok sert, hattâ hakaretâmiz hitabet örnekleri, ateşli ve ezici tiradlar anlamında philippic, Yeniçağda yerini polemik sözcüğüne bıraktı. Herhalde bu gelişmede, matbaanın da büyük payı var. Avrupa Ortaçağ ve Osmanlı elyazmalarının pek çoğu, açık-örtük belirli bir patrona, hâmiye hitap ediyor; öncelikle onu hoşnut etmeyi amaçlıyordu. Oysa basılı eserler, mukayese edilemeyecek derecede geniş ve anonim bir okuyucu kitlesine seslenmekteydi. Bileşimi ve sınırları bilinmeyen böyle bir kitleyi eğitme, kazanma, ikna etme ihtiyacı, bir yönüyle bambaşka, nesnel ve gayri-şahsî bir yazım tarzını gerektiriyordu. Ama diğer yönüyle, rakiplere, muhalif ve muarızlara muamele çok daha kişisel olabiliyordu. Mahkemede veya senatoda konuşmanın yerini, belirli bir “muhayyel topluluk” (Benedict Anderson: Imagined Communities) önünde yazmanın alması, âdeta büyük bir arenada çarpışmaya çağırıyordu. Bu da, özellikle belirli bir broşür, kitapçık, risale literatüründe, okuyucu-seyirci önünde düello mentalitesine dâvet gibiydi.

Modernite sürecinde, bir yandan, (hukukta) ifade özgürlüğü ve (kültürde) demokratik toleransın, hazımlılığın sınırları genişlemeye devam etti. Diğer yandan, özellikle 19. yüzyılın üç büyük ideolojisi arasındaki çatışma, savaş terminolojisinin hayatın her alanını sarmasına; fikir mücadelelerinin de “kalem savaşları”na dönüşmesine yol açtı. Bu olumsuz mecraya en büyük katkı da liberalizmden değil, çok daha tekçi, epistemolojik özgüveni çok daha yüksek diğer iki ideolojinin 20. yüzyıl varyantlarından geldi. Alabildiğine saldırgan, çığırtkan bir söylemin yerleşmesinde Faşizm ve Nazizm başı çekti. Ama Stalinizm de çok geride değildi. “Doğru çizgi”nin sırat köprüsünden en küçük “sapma” ya ırk ihaneti demekti, ya sınıf ihaneti; ya ırk nefretine lâyıktı, ya sınıf nefretine. Böylece, bilimin ve demokrasinin gerektirdiği serinkanlı tartışma ortamını yokedici; insanda akıl ve mantık bırakmayıp hezeyana sürükleyici diller türedi.

(Not 2: Aklıma, Orwell’in 1984’ündeki sinema sahnesi geliyor. Neyse ki Türk faşizminin patrisyen kolunun tezgâhladığı ulusalcılık, Hitler gibi karizmatik bir demagogdan, sürükleyici bir pleb liderden yoksun kaldı.)

Eğri oturup doğru konuşalım: 1960’larda bu polemik tarzını, maalesef Sol olarak bizler Türkiye’ye soktuk. Kırk yıl geçti. Komünizm yıkıldı, ama bu siyasal kültür orada burada varlığını koruyor. Geçmişten örnek –SBKP(B) Tarihi, “Buharinci-Troçkist casuslar, yıkıcılar ve vatan hainleri çetesi”ni anlatıyor: “Aslında bir sinek kadar bile güçlü olmayan bu Beyaz Muhafız cüceler,... Bu Beyaz Muhafız haşerat,... Bu aşağılık faşist uşakları....” Bir web sitesinden güncel örnek (www.sendika.org): “... iktidar tetikçisi istihbarat bülteni, entel-liboşların ve CIA ajanlarının ‘aşk gemisi’ Taraf...” Evet, bundan benim kuşağım sorumlu.

Türkiye’de insanların, bırakalım nasıl tartıştıklarını; herhangi bir lâfı anlayıp anlamadıkları başlı başına bir muamma. Panel ve açık oturum izleyicilerini alalım. Büyük çoğunluğu asla değişik bir şey duymayı, yeni bilgiler edinmeyi değil; tersine, sırf kendi düşüncelerini savunan birini bulup onunla özdeşleşmeyi, karşısında ise düşüncelerinden nefret ettiği başka biriyle kutuplaşmayı; her iki yolla, kendi duruş ve aidiyetini teyit ettirmeyi arıyor. Bu tabloda, ciddî okuma veya dinlemeye yer yok.

Şimdi bunlara neden gerek duydum? Liberalizm konusunda yazıyorum ya 3 temmuzdan beri. Birileri, benim liberal olduğuma karar vermiş. Başka birileri, liberalizmi düzeltme çabamın (?) doğrultusunu yanlış buluyor. Asıl, liberalizmin “tek doğru”cu modernist-sekülarizmine yüklenmek gerekirmiş. Ben tarihçiyim; söz ettiğim tarihsel liberalizmin probleminin “tek doğru”culukta düğümlendiğine ikna olmam çok zor. Voltaire ve Mill referanslarım tam tersini düşündürüyor. Ama bu dahi esas meselem değil. Daha çok, Türkiye’deki katı liberalizm nefretinin nasıl oluştuğunu kurcalıyor; ülkemizin fikir tarihi, zihinsel muhit ve iklimiyle ilgili bazı saptamalar yapmaya çalışıyorum.



Bu haber 801 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,750 µs