12 Eylül ile hesaplaşmadan asla... | " /> 12 Eylül ile hesaplaşmadan asla... | "/>

En Sıcak Konular

12 Eylül ile hesaplaşmadan asla...

22 Ağustos 2008 10:45 tsi
12 Eylül ile hesaplaşmadan asla... Öğretim Üyesi Ferhat Kentel, toplum olarak 12 Eylül’ün aşılması için Marmarisli ressamdan ve işkencecilerden hesap sorulması gerektiğini söyledi.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ferhat Kentel, toplum olarak 12 Eylül’ün aşılması için Marmarisli ressamdan ve işkencecilerden hesap sorulması gerektiğini söyledi. "

"Bu ülkenin birikimini taşıyan öğretim elemanlarını kapı dışarı eden; üniversiteyi kışlaya çeviren; 'Kürtlerin kökeninin aslında Türk olduğunu ispat ettirmek' için ‘bilimsel’ araştırma siparişi veren; modernlik dairesine girip okumak isteyen genç insanların başörtüsünü yasaklayan YÖK düzeni de 12 Eylül zihniyetinin ürünü. Bu zihniyeti hukuken yargılamayı ve mahkûm etmeyi bir gün becerirsek dev bir adım atmış olacağız." diyen Kentel'in yazısı şöyle...

12 Eylül ile hesaplaşmadan iyileşme zor

Bu ülkenin birikimini taşıyan öğretim elemanlarını kapı dışarı eden; üniversiteyi kışlaya çeviren; “Kürtlerin kökeninin aslında Türk olduğunu ispat ettirmek” için ‘bilimsel’ araştırma siparişi veren; modernlik dairesine girip okumak isteyen genç insanların başörtüsünü yasaklayan YÖK düzeni de 12 Eylül zihniyetinin ürünü. Bu zihniyeti hukuken yargılamayı ve mahkûm etmeyi bir gün becerirsek dev bir adım atmış olacağız.

12 Eylül, onca çektirdiği acıya, işkenceye, yok ettiği insan bedenlerine, tahrip ettiği kişiliklere rağmen hâlâ yüzleşilmeden, olduğu yerde duruyor... Toplum olarak aşamadık 12 Eylül’ü. Ne Marmarisli ressamdan, ne cellâtlardan ne de işkencecilerden hesap sorabildik. 12 Eylül’ün yarattığı travmalar kişisel ve toplumsal hafıza katmanlarımızda açık yara halinde devam ediyor. 12 Eylül bugüne kadar 28 Şubat’larla, 27 Nisan’larla devam etti ve devam ediyor. Devam ettikçe, iyileşmemiş travmaların üzerine yeni travmalar, yeni yaralar ekleniyor.

12 Eylül’ün iğrenç kokularının izleri Ergenekon’dan sızıyor. Ergenekon soruşturması Türkiye’deki genel olarak darbeciliğin, yargısız infazların, çetelerin ve bilumum hukuksuzluğun ne ölçüde ortaya çıkmasını sağlayacak ya da bunun önünü açacak, belli değil... Ancak 12 Eylül acılarının, travmalarının bütünlüklü bir hesabını çıkarmak; yaraların nerelerde ve ne kadar derine işlediğini, nerelerden ve hangi görünümler altında bugün karşımıza çıktığını tam olarak anlamak hiçbir zaman mümkün olmayacak.

12 EYLÜL’Ü VİCDANLARDA MAHKÛM EDEBİLİRİZ

12 Eylül’ün ve 12 Eylül zihniyetine sahip, insan kılığındaki makinelerin topluma ve insanlığa kasteden performansları gün gibi aşikâr... Onları hukuken yargılamayı ve mahkûm etmeyi bir gün becerirsek, toplum olarak iyileşme yönünde şüphesiz dev bir adım atılacak. Ama o günü yani onların yargı önünde hesap verdiklerini göremesek bile, beklemeye gerek yok... Vicdanlarımızda bu yargılamayı yapmamız için iddianamelere, mahkemelere ihtiyacımız yok...

Çünkü, 12 Eylül sadece 3-5 tane generalden, onların sağa sola serpiştirdikleri maşalardan, başvurdukları sınırsız terörden ve akıttıkları kanlardan müteşekkil değil; ne tarafa baksak, karşımıza 12 Eylül zihniyetinin kocaman izleri çıkıyor. Güneydoğu’yu 30 yıllık bir savaşa sokup, kana bulayan, Türk’üyle, Kürt’üyle 40 bin insanın ölümüne neden olan zihniyet 12 Eylül’ünkinden başkası değil...

Demokrasi, insan hakları gibi hayat damarlarını ‘süfli’ mevzular haline dönüştüren, her şeyin para olduğunu; hayatta kalmak, üste çıkmak için her türlü yöntemin mubah olduğunu; mafyacılığı, adeta erkeklik uzantısına dönüşen bireysel silahları sıradanlaştırıp, ‘normallik’ olarak insanların kafalarına çakan zihniyet 12 Eylül’ünkinden başkası değil...

Liberal ve de rekabetçi piyasa adına, büyüme adına, ihracat adına insan hayatını ucuzlatan, Tuzla tersanelerinde –ucuz oldukları için- işçilerin kafasına demir plakaların düşmesine seyirci kalan, onları kum torbası yerine ‘kobay’ olarak kullanıp, boşluğa sallayan zihniyet de onlarca insanı ucuza gelsin diye, beslemeyelim diye darağaçlarında sallandıran 12 Eylül zihniyetinden başkası değil...

İnsanların sakallarından nem kapıp yasaklayan, bu ülkenin birikimini taşıyan öğretim elemanlarını kapı dışarı eden; öğrenci yurtlarındaki dolaplarda gömlek, pantolon asma ve don katlama ‘nizamnamesi’ dayatıp üniversiteyi kışlaya çeviren; “Kürtlerin kökeninin aslında Türk olduğunu ispat ettirmek” için ‘bilimsel’ araştırma siparişi veren; modernlik dairesine girip okumak isteyen genç insanların başörtüsünü yasaklayan YÖK düzeni de 12 Eylül zihniyetinin ürünü...

Bütün bunlar 12 Eylül’ün ve onun zihniyetinin ürünleri... Bu zihniyeti vicdanlarımızda mahkûm etmek, toplumun farklı kesimlerinin bütün bu ürünlerle hesaplaşmasından geçiyor... Ancak bu vicdani hesaplaşma sadece ‘12 Eylül felaketi’yle ve onun bu görünür felaket türevleriyle karşılaşmakla mümkün olmayacak. Yani yaşadığımız kâbusları sadece 12 Eylül etiketinin arkasına doldurmakla ve o meşum tarihin arkasına saklamakla olmayacak... Çünkü ‘suç’u 12 Eylül’e attıkça, kendimize düşen payla hiç hesaplaşamayacağız... 12 Eylül tüm vahşetiyle her şeyi örttü; bu toplumun sağlıklı düşünce kanallarını, nefes alma yollarını tıkadı. 12 Eylül dondurdu ve biz büyüyemedik...

Donduğumuz ve büyüyemediğimiz için ‘polis’ kimliğine sahip ancak ‘kovboy’ ruhlu bir adam sokak ortasında, bir genci ‘laf attığı’ gerekçesiyle vuruyor; vurmakla kalmıyor; o gencin hastaneye gitmesini engelliyor, gencin ‘ölmesini bekliyor.

Büyüyemediğimiz için, bebek bezi için yapılan reklâmlardan bile militarizm kokuları yükseliyor. Dumura uğramış ve dondurulmuş zihinlerde küçücük bebekler askeri koğuşlarda figüran olarak malzemeleştiriliyor. Şehirlerarası bir otobüs şirketi şoförlerine bıyık yasağı getiriyor. ‘Medeniyet’ görüntüsü için, emrindeki insanları zapturapt altına almaya çalışıyor.

Son yıllarda ‘yükseldiği’ söylenen milliyetçi dalga ya da onun beyaz ve orta sınıf Türk versiyonu ulusalcılık ve tabii ki otorite ve baba figürlerine giderek daha fazla tapınma hali bu büyüyememenin işaretiydi. Büyüyememiş olunmasına rağmen, giderek ebatları büyüyen bayraklar aracılığıyla, robotlaşmış milli futbolcu görüntüleriyle, kanını kutsal ilan edip kendini dev aynasında gören travmatik narsizm bu büyüyememenin işaretiydi...

Ancak sadece reklâmcılar, kapitalistler, YÖK’çü akademi komiserleri, polisler ya da bayraklarını ellerine alıp silah haline getirenler, Ermeni, Kürt düşmanına dönüşenler falan değil bu büyüyemeyenler... ‘Sol’ da bundan bigane kalamadı. Travmalarla bugüne kadar gelmiş olan toplumun acıklı serüveni içinde sol hafıza şüphesiz en acılı hikâyeleri barındırıyor. 12 Eylül’ün en büyük darbesini yaşamış olan sol, bugün tam da bu nedenle ‘büyüyememe sıkıntısını’ en derinden yaşamaya devam ediyor.

GEÇMİŞLE HESAPLAŞMAK KAÇINILMAZ

70’lerin sonu ve 80’lerin başında 20-25 yaşlarında olan genç insanların yaşamış oldukları şiddet ve acı dolu tecrübe, gelişmenin durdurulduğu tarihten öncesine çakılmış durumda. O tarihten öncesi, tam da ‘12 Eylül sayesinde’ kutsallık kazanmış durumda...

O tarihten öncesine dönmek çok kolay değil, ama iyileşmek için, 12 Eylül’den ve onun dayattığı hastalıklı narsizmden kurtulmak, kendi içimizdeki 12 Eylül’le hesaplaşmak için o çocukluk günlerine dönüp, kahramanlık hikâyelerimizi -en azından bir süre için- bir kanara bırakıp, büyümemize engel olan o büyüklük kompleksinden kurtulmamız gerekiyor.

Mesela o zamanlardaki 20-25 yaşındaki genç halimizle sadece faşistlere karşı değil, birbirimize karşı nasıl tahammülsüz olduğumuzu, amfilerde, kantinlerde birbirimize nasıl ‘kesik attığımızı’, nasıl –en iyi ihtimalle- demir çubuklarla giriştiğimizi, öğrenci temsilcileri seçimlerinde rakip örgütlerin amblemlerini nasıl ‘yasakladığımızı’, ‘Devrimci Ahlak Zabıtaları’ marifetiyle nasıl ‘ahlak polisliğine’ soyunduğumuzu, kitlelerin kulakları silah sesine alışsın diye mitinglerde ulu orta havaya sıkılan silahları, “senin hangi kitapları okuyacağına ben karar veririm!” diyen liderleri, yani o günlerde içinde yüzdüğümüz zihniyeti hatırlamamız, belki bugün de sürmekte olan zihniyeti de ‘hatırlamak’ için önemli bir başlangıç olabilir.

Bunlarla hesaplaşmak tecrübesizliğimizden ötürü gerçekleştiremediğimiz hayallerimize halel getirmez, ancak belki bugün sakalı bıyığı ağarmış ‘koskoca’ adamlar olduktan sonra, bu topluma kendi üzerine düşünmek, kendisiyle hesaplaşmak ve artık büyümek konusunda olağanüstü bir tecrübe aktarabilir ve örnek sunabiliriz.

timetürk



Bu haber 340 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,247 µs