En Sıcak Konular

İngiliz Yahudileri son nesle doğru...

0 0 0000 00:00 tsi
İngiliz Yahudileri son nesle doğru... İngiltere'de Musevi topluluğun karşılaştığı en büyük zorluk, Yahudilerin Yahudi olmayanlarla evliliklerinin sayısının giderek artması. 1990 yılında Britanya’daki sayıları 340 binken nüfus beşte bir oranında azalıp bugün 270 bine indi.

1996 yılına ait Yahudi Politikası İncelemesi’ne göre yaklaşık olarak her iki kişiden biri, kendi inançlarını paylaşmayan kişilerle evlenmektedir. 1990 yılından beri bir sinagoga giden ailelerin sayısı yüzde 18 oranında azalarak 102 binden 94 bine düşmüştür.  Bir zamanlar Ortodoks Yahudiliğin kalesi olan Sunderland’da bu yılın başında şehir sinagogu kapanmıştır çünkü Yahudilerin sayısı parlak günlerindeki 1000 kişiden sadece 30 kişiye düşmüştür.

Oliver Cromwell’in Yahudileri Britanya’ya tekrar kabul etmesinin üzerinden 350 yıl geçti, ama önde gelen bir İsrail hahamı Yahudiliğin burada yok olma tehdidi altında olduğu uyarısında bulunmaktadır. Britanya Yahudi topluluğunun önde gelenleri bu hafta, Cromwell’in Yahudilerin dönmesine izin vermesi kararının 350. yıldönümü için St. James Sarayı’nda yapılacak bir törende Kraliçe ve Edinburgh Dükü ile bir araya gelecek.

Günümüzde Yahudilerin olmadığı bir Britanya toplumunu tasavvur etmek çok zordur. Benjamin Disraeli’nin başbakan olmasının üzerinden 100 yıldan fazla bir zaman geçti ve her meslekte ve Britanya kültürünün her köşesinde Yahudiler önemli konumlara gelmektedir: Sanatçı Lucian Freud’dan komedyen Sacha Baron Cohen’e; oyun yazarı Harold Pinter’dan Lordlar Kamarası Adalet Başkanı Harry Woolf’a…

Hükümetin kabul ettiği gibi, çok kültürlülük deneyiminin başarısı hakkında yeniden düşünmenin zamanı geldi; Britanya’daki Yahudiler toplumla tam olarak bütünleşirken kendi kimliklerini korumayı başarabilen göçmen bir halka dair mükemmel bir örnektir. Ancak Britanya yaşamına adapte olmalarındaki bu büyük başarı günümüzde bu ülkedeki varlıklarını tehdit etmektedir.

Dünyanın önde gelen Talmudic âlimi Haham Adin Steinsaltz, bu ayın başlarında Kudüs’teki evinden Manchester’a yaptığı bir ziyarette, bir zamanlar gelişmekte olan bir topluluğun yok olduğu uyarısında bulunarak İngiltere Yahudiliği hakkında kıyamet gibi bir görüş açıkladı. Haham şunları söyledi: “İngiltere’deki Yahudi toplumu Avrupa’nın diğer yerlerinde olduğu gibi demografik açıdan varlığını sürdürememektedir. Herhangi bir asimilasyon göz önüne alınmasa dahi ölmekte olan bir toplumdur. İstikrarlı kalabilmek için bir toplumun ortalama 2.2 çocuğa ihtiyacı olduğunu söylüyorlar. İngiltere Yahudiliği için durumun bu olduğunu sanmıyorum. Rakamlar ne olursa olsun, asimilasyon ve toplumlar arasındaki evliliklerin yıkıcı etkisini de eklersek Yahudi topluluğu sürekli küçülmektedir.”

Hahamın yorumları, Yahudiliğin dışa vurumundaki -düğünler, sinagog katılımı gibi- azalışla ve kültürel mirasının yok oluşu olgusuyla doğrulanmaktadır ki Yahudi mimarisinin daha önce hiç olmadığı kadar risk altında olduğu söylenmektedir. Topluluğun karşılaştığı en büyük zorluk, Yahudilerin Yahudi olmayanlarla evliliklerinin sayısının giderek artmasıdır. 1990 yılında Britanya’daki Yahudilerin sayısının yaklaşık 340.000 olduğu tahmin edilirken nüfus beşte bir oranında azalıp bugün 270.000’e inmiştir. 1996 yılına ait Yahudi Politikası İncelemesi’ne göre yaklaşık olarak her iki kişiden biri kendi inançlarını paylaşmayan kişilerle evlenmektedir.

Ortodoks liderlerin bu sorunla ilgilenmekteki isteksizlikleri sorunu kolaylaştırmamaktadır. Reform topluluğunun daimi üyesi ve ‘İngiltere’deki Yahudiler’in yazarı olan Haham Jonathan Romain, topluluğun uzun süredir inkâr içinde olduğunu söylemektedir ve topluluk dışından yapılan evliliklere bağlanan zarar konusunu eleştirmektedir. Kendisi şunları söylemektedir: “Hahamlar çiftlere, Hitler’in yapmak istediğini, dışarıdan (Yahudi olmayan-dg) kişilerle evlenerek, onun için yaptıklarını söylüyorlardı. Bir kez dışarıdan biriyle evlendiğinde topluluktan ayrılmayı seçtiğin varsayılıyordu. Ancak tutumlar zamanla değişmektedir.”

İlerici sinagoglardaki toplantılar göreceli olarak sabit kalırken Vekiller ve Yahudiler Kurulu’nun son raporuna göre, 1996 ve 2001 yılları arasında Britanya’da ana akım Ortodoks sinagoglara üyelik yüzde 12 oranında düşmüştür. 1990 yılından beri bir sinagoga giden ailelerin sayısı yüzde 18 oranında azalarak 102 binden 94 bine düşmüştür.  Ancak Liberal Yahudiliğin seçici başkanı Haham Julia Neuberger, dışarıdan bir kişiyle evlilik yapan ve kendisini halen Yahudi olarak tanımlayanlara karşı sinagoglar daha hoşgörülü olsaydı bu düşüşün bu kadar sert olmayacağını iddia etmektedir. Pek çok kişinin iz bırakan Yahudilik hislerini koruduklarını, evlenmeye yöneldiklerinde veya bir aile kurduklarında bu hislerinin arttığını belirtmektedir. Neuberger “İnsanların pek çoğu bir yere ait olmayı, topluluk olmayı ve bir köke sahip olmayı istemektedir. Birçok iz bırakan anıya – özellikle Hamursuz Bayramı – sahipler ve çocuklarını inanacak bir şeye sahip kişiler olarak yetiştirmek istiyorlar.” diyor.

Yahudi olmayan kocası Tom’la üniversitede tanışan 34 yaşındaki Lynn Walmsley için bu kesinlikle doğrudur. Üniversitede tipik bir öğrenci hayatına sahip olmuş ve geleneksel Yahudi kültürüne sırtını dönmüştür. Walmsley, “Hatırlayabildiğim kadarıyla ailem yerel bir sinagoga gidiyordu. Festivalleri kutluyorduk ve cuma akşamları dışarıya çıkmıyordum.” diyor. Üniversitede bu durum değişti, ancak ilk çocuğuna hamileyken kültürel mirasını yeniden keşfetmek ve oğluna aktarmak için karşı konulamaz bir ihtiyaç hissetmişti. Bu durum, kocasının hislerine kapılmadan onun dini yeniden uyanışına alışması sırasında evliliğinde bir gerginliğe yol açmıştı. “Pazarlık ettiğinden daha fazlasını elde etti. Ortaya çıkan duygularımın güçlülüğüne alışmak zorundaydı çünkü bir aile olmuştuk.” diyor Lynn Walmsley...

61 yaşındaki Rachel David (gerçek ismi değil) neredeyse tamamen Ortodoks çevrelerin içindedir; buralarda birinin oğlu ya da kızı nişanlandığında evliliğin “içeriden mi dışarıdan mı” olduğunun sorulan ilk soru olduğunu belirtmektedir.

“İnsanlar şöyle söylemektedir: Onlara iyi dilekler mi dileyeceğiz? Arkadaşlarımın çocukları dışarıdan kişilerle evlendiklerinde torunları çoğunlukla Yahudi olarak yetiştirilmemektedir.” diyor Rachel David...

David arkadaşlarının iki ila üç arasında çocuğu olduğunu ve her ailede en az bir çocuğun farklı dine sahip bir kişiyle evlendiğini belirtmekte ve şunları eklemekte: “Yetiştirilmeleri sırasında Yahudiliğe ait bazı unsurlara yer verilse de bunlar oldukça göstermeliktir ve gelecek nesillere aktarılabilecek, sürdürülebilir bir Yahudilik biçimi olmaktan uzaktır. Anlamlı olabilmesi için aile yaşamına nüfuz etmelidir. Bu ise gerçekleşmemektedir ve kaçınılmaz olarak kaybedilecektir.”

Bu nedenle 26 yaşındaki Alan Berkley, Yahudi bir eş bulmaya karar vermiş. “Bir Yahudi ile evlenmemek aklımdan hiç geçmedi. Benim yaşam biçimimde bu gerçekleşemez. Yahudi olmayan biri, benim yaşam biçimimi takdir edemeyecektir. İnsanların topluluk dışından biriyle evlenmeleri bence utanç vericidir. Çelişik iki kültüre veya inanca sahipsen çocuklarını Yahudi olarak yetiştirmek zordur.”

Lynn Walmsley’in tersine, Alan’ın Yahudi olmayan çok az arkadaşı var ve kutsal günlerle festivallere sıkı sıkıya bağlı. Ancak Yahudi bir eş araması nedeniyle, geleneksel olarak Britanya’daki en güçlü Yahudi topluluklarından birisinin bulunduğu Glasgow’u terk etmek zorunda kalmış, çünkü buradaki Yahudilerin sayısı fazlasıyla azalmıştır.

Topluluklarının azaldığını düşünen artan sayıda Yahudi gibi Alan da, Londra’ya gitmek zorunda kalmıştır. Bir zamanlar Ortodoks Yahudiliğin kalesi olan Sunderland’da bu yılın başında şehir sinagogu kapanmıştır çünkü Yahudilerin sayısı parlak günlerindeki 1000 kişiden sadece 30 kişiye düşmüştür. Kuzeydoğuda 12 Yahudi topluluğu bulunuyordu. Şu an sadece Newcastle ve Gateshead’de her hafta “minyan” toplantısı – en az 10 Yahudi erkekten oluşan halka açık bir dua grubu –  yapılabilmektedir.

Tüm Britanya’daki sinagog üyeliğinin yüzde 57’sini oluşturan ana akım Ortodoks topluluğu, azalıştan muzdarip olabilir ancak Alan’ın şu an yaşadığı Kuzeybatı Londra’ya yakın Hendon’da siyah takım giyen ve siyah şapka takan erkeklerin sayısının artmasından anlaşılacağı üzere Şaredizm/aşırı Ortodoksluk hızla egemen grup haline gelmektedir. Gerçekten, Şaredi topluluğu nüfusun en hızlı büyüyen kesimlerinden biridir ve gelecek 30 yıl içinde Britanya’nın en büyük Yahudi grubu haline gelmesi beklenmektedir. Vekiller ve Yahudiler Kurulu’nun bir çalışmasına göre, aşırı Ortodoks sinagoglara üyelik yükselen bir doğum oranı neticesinde 1990 yılından beri ikiye katlanmıştır. Ulusal ortalama 2,4 çocuk iken Şaredi aileleri ortalama olarak 5,9 çocuğa sahipler. Neuberger’e göre İngiliz Yahudileri bir dönüm noktasındadır. Ya aşırı Ortodoks yolu izleyip yalnızlaşacak veya dışarıdan biriyle evlenen ve birçok Ortodoks haham tarafından Yahudi olarak görülmeyen Lynn Walmsley gibi kişileri kucaklayacak. “Sayılar konusunda endişeliyiz ama kendilerini Yahudi olarak gören birçok kişiyi içimize almıyoruz. Bir Yahudi’yi meydana getirenler hakkında sınırlı bir görüş bulunmaktadır. Bir topluluğun dini inançları olmayan ama kendilerini hala Yahudi kültürüyle tanımlayan kişileri kabul etmemesi üzücüdür.” diyor Neuberger... Haham Romain, İngiliz Yahudiliğinin hayatta kalabilmesi için, uyarlanmak gerektiğini iddia etmekte.

 “Yahudi kimliğinin dini olmaktan çok kültürel olduğunu anlamak zorundayız. Yahudiler değişti. Aynı anda Yahudi ve ateist olmak mümkündür. Tanrı hakkında emin olmayabilirler ama Yahudi topluluğu içinde kendilerini evlerinde hissedebilirler. İnsanları, eşcinsel olup olmamalarına veya karışık bir evlilik yapıp yapmamalarına bakmaksızın ideolojinin önüne yerleştirmeliyiz.”

Ortodoks topluluğu hala bu tabulara alışmaya çalıştığını söylemekte, ancak geçmişte olduğu gibi anti-semitizmden kaçan göçmenler daha fazla dayanak olarak görülemez. Önceki nesillerde, Britanya Yahudi topluluğu göçmenler sayesinde arttı ancak bu eğilim tersine döndü.

Geçtiğimiz üç yılda İsrail’e göç neredeyse ikiye katlandı. Bu ayın sonuna kadar, bu yıl içinde kutsal topraklara gitmiş olan Yahudilerin sayısı 635 olacak ve bugün yüzlercesi Kudüs ve Tel Aviv’deki satılık gayrimenkullere bakmak için İsrail fuarında olacaktır.
Eylül ayındaki bir parlamento soruşturması sonucuna göre, Britanya sokaklarında ve üniversite kampüslerinde anti-Semitist seslerin her zaman görülen olgular haline geldiği belirtilmiştir; Yahudiler Britanya’yı korktukları için terk etmiyorlar ancak İsrail’de kendi kimliklerine inanmış bir topluluğa katılacaklarını hissettikleri için terk etmektedirler. 
Sinagoglara katılım rakamlarındaki endişelere ve Haham Steinsaltz ‘ın uyarılarına rağmen, Barones Neuberger iyimser. O, Yahudi Kitapları haftasının, müzik ve sanat olaylarının başarısına işaret ederek İngiliz Yahudiliğinin bir Rönesans yaşadığını söylemekte ve eklemekte: “Büyük bir canlanma yaşanmaktadır. Çok uzun süredir Britanya’dayız ve güçlü bir azanlık topluluğu olmaya devam edeceğimize inanıyorum.”

Hintliler, İsrail’de Yeni Bir Hayata Başlıyor

Yahudi olduğu kabul edilen yaklaşık 50 Hintli, yeni bir hayata başlamak üzere geçen hafta İsrail’e geldi. Göçmenler, Hindistan’ın kuzey doğu eyaletlerinden Manipur ve Mizoram’da yaşayan ve Yahudi soyundan geldiklerini iddia eden, yaklaşık 6000 kişilik Bnei Menaşe kabilesi mensuplarından oluşuyor. Bu hafta, özel eğitim merkezlerinde, İsrail’de yaşam üzerine yardım aldıktan sonra, en az 150 kabile mensubunun daha İsrail’e gelmesi bekleniyor. Bnei Menaşe kabilesinin büyük bölümü Hıristiyan. Birkaç yıl önce 800 kadar Menaşe Yahudisi İsrail’e göç etmiş fakat, 2003’te İsrail hükümet yetkilileri Menaşeleri gerçek Yahudi kabul etmediklerini açıkladıktan sonra göç konusunda bir karışıklık yaşanmıştı.

Bunun üzerine, Sefarad Yahudilerinin Başhahamı Şlomo Amar, Menaşelerle görüşmek üzere Hindistan’ın kuzey doğusuna bir ziyaret gerçekleştirerek, Menaşelerin, M.Ö. 8 yüzyılda Asuriler, İsrail krallığının kuzeyini işgal ettiğinde sürülen 10 kayıp kabileden biri olduğunu söylemişti. Geçen yıl başhaham, Menaşelerin gerçek Yahudi olduğu yönünde hüküm verdi ve İsrail’e göç edebilmelerinin yolunu açmış oldu.

Ben Gurion Havaalanı’na gelen yeni kabile üyelerinin eline göçmen kartları verildi ve daha sonra İsrail’in kuzeyindeki asimilasyon merkezine götürüldüler.  Şavei İsrail adlı bir örgüt, topluluğu, İsrail’de yaşamaya hazırlamak için Hindistan’da eğitim merkezleri işletiyor, onlara İbraniceyi, Yahudi dini tören ve adetlerini öğretiyor. Örgüt ayrıca, Menaşe göçmenlerine ayrıcalık gösterilmesi için İsrail hükümeti içinde de lobi yapıyor.

Hindistan Rahatsız Olmuştu

İsrail Dışişleri Bakanlığı Kasım 2005 yılında, Hindistan’ın, kendi vatandaşlarının başka bir dine dönüştürülmesini “hoş karşılamadığını” açıklamıştı. Bakanlık, kabile üyelerini artık, İsrail’e göç ettirdikten sonra dönüştüreceklerini açıklamıştı.Sefarad Yahudilerinin hahambaşı Şlomo Amar’ın, Bnei Menaşe’nin, eski İsraillilerin kayıp torunları olduğunu kabul ettiklerini açıklamasının ardından İsrail, Hindistan’ın kuzey doğusundaki Mizoram ve Manipur’a hahamlar göndermişti.

İsrail dışişleri bakanlığı sözcüsü Mark Regev, “Hint otoriteleri, resmi kanallar aracılığıyla bize, kendi vatandaşlarının başka dinlere dönüşümü yönündeki çabalara olumlu bakmadıklarını söyledi” açıklamasında bulunmuş ve eklemişti: “Hindistan hükümeti bir rahatsızlığını dile getirdiği zaman bunu ciddiye alırız. Şu anda bütün dönüştürme işlemleri dondurulmuş vaziyette”.

 Kabilenin sözlü gelenekleri, İran, Afganistan, Tibet ve Çin’den geçerek doğu Hindistan’a geldiklerine işaret ediyor. Kabile Yahudi kökenli dini gelenekleri uygulamaya devam ediyor. Kabile mensuplarının söylediğine göre,1970’lerde Tevrat yerel dile çevrildiği zaman kendi gelenekleriyle benzerlikler bulunduğunu fark etmişler. Mizo kabilesi araştırmacısı Zaithanchuungi, kayıp kabilelere ilişkin iddiaları 1981’de geliştirmiş ve İsrail’de yapılan bir dizi seminerde bununla ilgili belgeler sunmuştu. Haham Amar, 2005 yılının Mart ayında Bnei Menaşe kabilesinin iddialarının doğruluğunu kabul etmişti.

La Madre De İsrael’in Sinagogları Boş mu Kalacak?

1910’lu yıllarda 100 bini aşan bir nüfusa sahip olan Yunanistan, II. Dünya Savaşı öncesine kadar dünyanın en kalabalık Yahudi cemaatine ev sahipliği yapıyordu. İki bin yıldır Yunanistan’da yaşayan Romaniot ve 1942’de yerleşen Sefarad Yahudilerinden geriye, günümüzde sadece beş bin kişilik nüfusa sahip bir Yahudi cemaati kaldı. Avrupa’nın en eski cemaati olan ve bir zamanların en büyük Sefarad nüfusuna sahip olan Yunanistan, 50 sinagogu, 20 Yahudi okulu ile Avrupa’nın bir numaralı Tora öğreti merkezi idi. “La Madre de İsrael” lakaplı Selanik’e sahip olan Yunanistan günümüzde soyu tükenmekte olan bir Yahudi nüfusa sahip. Bugün Yunanistan Yahudi cemaati sadece beş bin kişiden oluşuyor.  Babil sürgününden kaçan Yahudilerin Yunanistan’a yerleştiği tahmin ediliyor. Milattan önce 300 yılında ise ilk yerleşik düzenlerine geçtikleri biliniyor. İmparator Büyük İskender döneminden sonra Yahudilerin huzurlu yaşamına gölge düşse de, Selanik şehrindeki Yahudi nüfusu 1880’li yıllarda tüm şehir nüfusunun yarısını geçmişti. Hatta Selanik şehri “La madre de İsrael” yani İsrail’in annesi olarak anılıyordu.

Yahudiler ve Yunanlılar Holokost’a kadar genel olarak uyum içinde bir yaşam geçirdiler. Nüfusunun büyük çoğunluğunu II. Dünya Savaşı zamanında yitiren Yunan Yahudilerinin sayılarının neden azaldığını anlayabilmek için öncelikle Osmanlı İmparatorluğu zamanlarını ve Holokost’u incelemek gerekir.

Yunanistan’ın Yahudi cemaati Romaniot ve Sefarad Yahudilerinden oluşur. Sefarad ve Aşkenaz Yahudilerden ayrı olan ve II. Roma İmparatorluğu’nda yaşamış Yahudilere Romaniot adı verilir. Milattan sonra 2300 yılından bugüne ancak küçük bir bölümü devam eden Yunanistan Yahudi cemaati denildiğinde, Yahudi sözcüğü Yunanistan’da yaşayan bütün Yahudileri kapsar. Yunanistan’da yaşayan en eski Yahudiler olan Romaniotlar, Rodos, Atina, Selanik, Isparta, Girit, Teb, Veria ve Dalos adasına yerleşmişlerdi.

Holokost’un ardından bugün, sadece Iaona adalarında otuz civarı Romaniot kaldı. Günümüz Yunanistan Yahudi nüfusunun neredeyse tamamını oluşturan Sefarad Yahudiler ise, 1492 yılında İspanya’dan kovulduklarında dönemin Osmanlı İmparatorluğu şehri olan Selanik’e sığınmışlardı. Önce on beş bin, sonra yirmi bin Sefarad Yahudisi Osmanlı İmparatorluğu topraklarına yerleşince, Sefarad nüfus mevcut Yahudi nüfusa oranla büyük bir üstünlük sağlamış oldu. Rominiotlar ile Seferadlar hiçbir zaman tam bir birlik oluşturmadılar. Bugünün Yunanistan’ında yaşayan bu iki Yahudi cemaatinin üyelerinin ayrı sinagoglarda ibadet ettikleri, ayrı örf ve adetler sebebi ile de birbirleriyle evlenmedikleri bilinirdi.

Yunanlı Yahudiler, XV. yüzyıldan Yunan bağımsızlık savaşının yapıldığı 1832 yılına kadar Osmanlı hükümdarlığı altında genelde huzurlu bir şekilde yaşadılar. Osmanlı hükümdarlığından ayrılmak isteyen Yunanlılar bu amaç uğruna ilk girişimlerini 1821 yılında topraklarında yaşayan yabancılara yani Yahudi ve Müslümanlara karşı saldırarak gösterdiler. Yahudi cemaatinin bir kısmı hayatını kaybederken, toplu katliam girişiminden kurtulan Yahudilerin bir kısmı Osmanlı Türkleri ile Yunanistan’dan kaçmayı başardı.

Daha sonra, 93 Harbi olarak ta bilinen ve II. Abdülhamit döneminde gerçekleşen 1877 Osmanlı - Rus Savaşı sonucunda Yunan Yahudi cemaatinin bir kısmı bölgedeki Türklerle beraber göç etmek zorunda kaldılar. Yunan Yahudi cemaatinin azalmasında etkili olan göçler her zaman savaş nedeni ile istem dışı bir şekilde gerçekleşmedi. XX. yüzyılın başlarında kendi iradeleriyle ticaret yapmak için özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden bir çok öngörüşlü Yahudi de oldu. Birçok göç yaşayan Yunan Yahudi cemaatini asıl büyük kayıba uğratan gelişme ise II. Dünya Savaşı’nın başlaması ile oldu.
Holokost kurbanları anıldığında akla ilk Yunanistan gelmez. Halbuki, II. Dünya Savaşı sonunda yüzdeye vurulduğunda en büyük kayıplardan birini Yunanistan verdi. Savaş öncesi 90 bin olan nüfustan geriye savaşın sonunda ancak 10 bin kişilik bir cemaat kaldı.
1940 yılında İtalyanların Yunanistan’ı işgal edip, geri çekilmesinin ardından, Almanlar 6 Nisan 1941’de Yunanistan’ı işgal ettiler. Hitlerin ilk hedefi, en çok Yahudiyi barındıran Selanik idi. Nazi güçleri 8 Nisan 1941’de Selanik’i işgal ettiler. Hitler’in Kuzey Afrika’yı işgal etme planları açısından, Girit adası büyük önem taşıyordu. Girit halkının kendini savunmak için Alman ordusu ile savaşmasına rağmen Naziler hava yoluyla adayı işgal etmeyi başardılar.

Savaşta Naziler, Yunanistan’ı üç bölgeye ayrılarak istila ettiler; Alman, İtalyan ve Bulgar bölgeleri. Almanlar ilk hedefleri olan Selanik, Girit ve Pire’yi hükümleri altına aldılar. Bulgarlar, Yugoslav Makedonya’yı ve Trakya’yı işgal ederken; İtalyanlar ise başkent Atina’yı ve kalan diğer adaları işgal ettiler. Nazilerin tarlaları yağmalamaları sonucu binlerce Yahudi 1941? yılları arasında açlık yüzünden öldü. 1943 yılına gelindiğinde ise tüm Avrupa ülkelerini bekleyen kader gibi, Yunan Yahudileri de yük vagonları ile Auschwitz- Birkenau kamplarına götürüldü. Çoğu Auschwitz- Birkenau’da hayatını kaybeden Yunanlı Yahudilerin nüfusu, II. Dünya Savaşı sonrasında 10 bine düştü. Yunanistan’da, Holokost’tan tüm Yahudi nüfusu kurtulan tek ada Zakynthos oldu. Naziler adadaki Yahudilerin listesini istediğinde, kendi ismini veren cesur Piskopos Chyrsostomos adadaki tüm Yahudi nüfusu olan 275 kişiyi eksiksiz kurtarmış oldu. Bir ülkede yaşayan Yahudilerin Holokost’un üzerinden yıllar geçmesine rağmen azalmasına sebep olan en önemli faktör ise antisemitizm. Yunan antisemitizmi hiçbir zaman Avrupa’nın diğer ülkeleri kadar göz önünde olmasa da, Yunan Yahudileri tarih boyunca bir çok antisemit olaya maruz kaldılar. 1931 yılında Selanik’te Yahudilerin yaşadığı yerleşim bölgeleri yakıldı. 1980’li yıllarda Hrisi Avgi adlı neo-nazi bir grup türedi.

2005 yılı öncesine kadar faaliyette kalmaya çalışan bu grup, polis ve faşizm karşıtı kişilerce engellendi. 2004 yılında Yunanistan’da meydana gelen anıt tahripleri ve antisemit grafittilerden sorumlu olan da, Hrisi Avgi’dir. İntifada zamanı ise Yunanistan’da antisemitizminin en çok yükseldiği dönem oldu. Yunan medyası İsrail karşıtı bir ortam yaratırken, Filistinliler savunmasız, İsrailliler ise Nazi benzetmeleriyle gösterilmeye başladı. 2004 yılının bahar aylarında ardı ardına Eleftherotypia gazetesinde yayınlanan ve genelde İsrail eski Başbakanı Ariel Şaron’u, İsrail-Filistin çatışmalarını ve Holokost’u alaya alan karikatürler yayınlandı.

Yunanistan’da son yıllarda eski Yahudi mezarlık ve anıtlarının tahrip edilmesi ve halka açık yerlerde antisemit grafittiler çizilmesi dışında, dünya medyasında yankı bulacak fiziksel saldırılar olmasa da, Yahudi karşıtı Yunanlılar zaman zaman medya yoluyla antisemit hareketlerde bulunmanın - hem de tüm dünya medyasına konu olarak- bir yolunu bulabiliyor. “Kentriko Israelitiko Symvoulio Ellados” (Yunanistan Yahudi Cemaati) bu sene Yunanistan’da varolan antisetizmin tehlikeli boyutlarda olmadığını açıkladı. Yunan İçişleri Bakanı Yardımcısı Nikos Bistis ise 27 Ocak’ı “Holokost’u anma günü” ilan ederek, 2003 yılının sonlarında bu konuda bir atılım yaptı.

Günümüzde nüfusu toplam 5 bin kişi kalan Yahudi cemaatinin çoğunluğu Atina’da yaşıyor. Bir zamanların “La Madre de İsrael” lakaplı Selanik şehrinde ise sadece bin Yahudi kaldı. Yunanistan’da bir gün sinagoglarının boş kalabileceğini düşünmek, eski çağlarda Hıristiyan ve Müslüman komşularıyla huzur içinde yaşamış, kültür, eğitim ve ticaret bakımından Yunanistan’a büyük katkıda bulunmuş 2300 yıllık Yunan Yahudi cemaatinin tükenebileceğini düşünmek oldukça üzücü.

Dunya Gundemi



Bu haber 781 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,549 µs