En Sıcak Konular

Deprem vurgun şebekesinin de-şifresi

0 0 0000 00:00 tsi
Deprem vurgun şebekesinin de-şifresi İstanbulluları deprem korkusuyla sürekli terörize eden ve bundan rant elde eden çevreler sonunda tokadı yedi. İşte Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un, olmayan faylar, “burası güvenli değil haydi ormana”lar ve yağmalamalarla ilgili çarpıcı

Spekülatif İstanbul Depremi Senaryoları ve Ormanların Sitelere/Kasabalara Dönüşümü

Bu başlıktaki “korku dolu süreç” gerçekten İstanbul halkının 1999 yılından beri “8 büyüklüğünde deprem olacak, kıyılar tsunamiler içinde boğulacak ve İstanbul yerle bir olacak” söylemine temel olan sözde bilimsel açıklamalar sürecinin ifadesidir.

Bu başlıkta gördüğümüz, 1999 yılında tüm bilim camiasının “Bilim verilerini açıklıyoruz” diyerek İzmit Körfezi'nden çıkan fayın Gaziköyü fayına kadar tek bir seferde kırılacak 180 km.lik bir fay olduğunu ve bu fayın kırılmasının da İstanbul'un felaketi olacağı.

Bu felaketin engellenebilmesi için, “imkân verin depremi belki de ilk kez dünyada olmadan önce bilelim” söylemi ana temaydı.

Bu temaya Sismik-1'in verilerinde Marmara Denizi ortası çukurlarından giden boydan boya bir fay olmadığını ve fayın Yalova-Çınarcık'tan Gemlik-Mudanya'ya uzandığını vurgulayarak karşı çıkmıştık.

Bu söylem, ardı arkası kesilmeyen birbirini çürüten modellerle 1999'dan 2006 yılına kadar süren korku dolu bir süreci ifade ediyor. Bu süreci iyi kavramamız için bu dönemde medyada yayınlanmış Marmara Denizi'nin bilimsel fay modellerini ardı ardına dizdiğimizde, en kaba bakış açısıyla baktığımızda ortada bilimsellikten söz etmenin mümkün olmadığını göreceksiniz.

Depremden hemen sonra Okay'ın birinci modeli olarak ileri sürülen Marmara'nın kuzey kıyılarından geçen fayda (KAF: Kuzey Anadolu Fayı) 8.1'lik depremin oluşacağı ileri sürüldü. Ve bu 180 km.lik fayın bütün İstanbul kıyılarına 5-6 km.den geçip bütün Kuzey Marmara kıyılarını yıkacak bir modellemeydi. Bunun üzerine bir dizin modeller de yapılmıştır.

Bu faya eleştirimiz söz konusu oldu. Bu fayın düşey olduğunu, Kuzey Anadolu Fayı'nın bu faydan gitmediğini açıklıkla vurguladık.
180 km.lik fay 110 km.ye indi!
Daha sonra Okay'ın ikinci modeli olarak Yeşilköy'den başlayıp Gaziköy'e kadar giden bir 110 km.lik bir fayın olduğunu ve bu fayın da Sismik-1'in verilerine göre yapıldığı ileri sürülen bu haritada da bu fayın iki parçalı olduğunu ve 7.5'lik bir depremi oluşturmayacağını vurgulamıştık.

Bu noktada Kuzey Marmara kıyısından giden fayın düşey bir fay olduğunu oysa Marmara'daki KAF'ın yanal atımlı olduğu ve düşey kenar fayında yer almadığı gerçeğini kavrayan Le Pichon ve grubu fayın İzmit Körfezi'nden çıkarak Gaziköy'e kadar çukurların ve sırtların ortasından doğu-batı uzanan bir hat boyunca gidip 7.8'lik bir depremle İstanbul kıyılarında tsunamiler oluşturacak, büyük kıyametler oluşturacak bir fay olduğu öne sürülmüştür.
Bu manşette konu olan varsayım gerçekleşiyor diyerek Sismik-1'in verilerinden üçüncü model olarak karşımıza çıkmıştır. Oysa Sismik-1'in verilerini bizzat yapan arkadaşımız Prof. Berkan Ecevitoğlu bu çukurların ve sırtların ortasından geçen bir fayın olmadığını vurgulayarak bu modele karşı çıkmış.

Bizde buna başından beri karşı çıktığımız şekilde fayın Yalova-Çınarcık'tan geçerek 17 Ağustos'ta kırılarak bundan sonra Bozburun fayından Gemlik-Mudanya'ya doğru gideceğini ve burada kırılacağını defalarca vurgulamıştık.
Sismik-1'in verilerine göre 180 km.lik fay gideceği ve 7.8'lik deprem oluşacağı ileri sürülen Pichon grubu daha sonra Çubuklu gemisinin batimetrik haritasıyla yapılan çalışmayı Sismik-1'in verileriyle de birleştirdiğini ileri süren Le Pichon II dediğimiz modelde, fayın batı kesiminde 80 km. olarak Çekmece ile Gaziköy'ü arasında uzandığını, doğu kesiminde ise Yalova'dan Çekmece'ye doğru uzanan 65 km.lik iki fay olduğunu ileri sürmüştür.
Ve böylelikle de 180 km.lik modeli çürütmüş ama bu haritada da Çınarcık Çukuru'nun ortasından gene giden birbiriyle paralel gidişli üç ayrı fay olduğu ve bunların derinde birleştiği ileri sürülerek derin sismik gemisi Nadine bu fayları derinde birleştirme görevi verildiği halde çıkan sonuç Çınarcık Çukuru ortasından giden fay olmadığıdır.
Fransız gemisinin bulguları: Çınarcık çukurundaki fay yok oldu!
Bunun takibinde de bunu kanıtlamak için gelen Fransız gemisi geldikten sonra fayın üç parçalı olduğunu ortaya koydu.

Biri Çınarcık Çukuru'ndan kat ederek Orta Marmara sırtlarına gelen ve kuzeye doğru bükülen bir fay olarak resmedildi. Daha sonra ise Orta Marmara sırtlarında ve Tekirdağ sırtlarında iki fayın yer aldığı resmedilmiş.
Bunu hemen takip eden noktada Fransız gemisinin modeli olarak ortaya sunulan ikinci modelde ise daha önce Adalar fayının da düşey bir fay olduğunu ileri sürdükleri ve 17 Ağustos fayının Çınarcık Çukuru'nun ortasından geçtiğini, 17 Ağustos'taki yırtılmanın devamının Çınarcık Çukuru'nun ortasından geçtiğini ileri sürdükleri modeldeki fayları tümüyle dışlayarak Aral Okay'ın ikinci modeline karşı çıkmalarına karşılık Çınarcık Çukuru ortası fayı kaybolunca Okay'ın ikinci modelinin kopyası bir modeli ileri sürmüşlerdir.

Bu Fransız gemisinin modeli olarak karşımıza çıkmıştı. Bu modelde sıçrayarak 110 km.lik Yeşilköy'den başlayarak Gaziköye kadar giden bir fayın söz konusu olduğu ve bu fayında 1766 depremiyle kırılarak 7.5'lik bir deprem ileri sürülmüş. Ama çıkan haritada da gerçekte de bu fayın iki parçalı olduğu açıkça görülmektedir.
Fay modelleri ormanlarda villa satmak için mi ortaya atılıyor?
Burada ilginç olan Çınarcık Çukuru ortasında ısrar edilerek üç ayrı haritada varsayılan fay modeli ve fay yok olmuştur. Ama ilginç olanı gerçekte var olmayan bu faylar ileri ileri sürülerek 180 km.lik Marmara'yı boydan boya kat eden Çınarcık Çukuru'nun içinden geçen faylar ileri sürülerek Marmara Denizi'nde tsunamiler gerçekleşeceği ve Marmara'nın yerle bir olacağı, büyük kıyamet gerçekleşeceği söylemiyle o dönemlerde kıyılarda Yeşilköy'den Bostancı'ya kadar tüm kıyılardaki alanda oturanlar bölgelerini terk ederek orman alanlarında güvenli olduğu ileri sürülen villalarda kendilerine birer villa almanın yaşamsal bir şart olduğu bilinçaltına işlenmiştir.

İşte bu bilinçaltına işlenmeyle bugün günümüze gelen ormanların ve su alanlarının yağmasını altının defalarca çizerek bunlara sebep olacak boydan boya İstanbul'u kat eden 8'lik bir depremin olmadığını sürekli bu modellere eleştiri olarak karşı çıktık. Buna karşılık olmayan bu faylara dayanan deprem modellerine her nedense deprem konseyi de karşı çıkmamıştır.
Ama maalesef bu dönemde noktası basında görüşleri tekrar tekrar canlı yayınlarda yayınlanarak olmayan bu faylar mutlakmış gibi toplumun beynine nakledildi. Bu fayların yaratacağı deprem insanları korkuttu ve Boğaz'daki ikinci köprünün kuzeyinde ivmenin sıfır olduğu; risk olmadığı vurgulanarak orman ve su alanında önü açılan yapılanmadan doğan kasabalar, siteler toplumun mutlaka yaşama şansı olacak kesimi burada bir villa almasını zorunlu hale getiren bir psikolojiyi yaratmıştır.
Daha sonra 110 km.lik bir fay 1766'da kırılacağı ileri sürülen model Fransız gemisinin çalışması olarak ileri sürülmüş ve burada da bu fay iki parçalı olduğu vurgulamıştır.

Burada bizzat Fransız gemisinde çalışan ve daha sonra Atlante gemisiyle gelip deniz tabanındaki görüntüleri yani deprem yırtılmalarını görüntüleyen Arminjo bu 110 km.lik fayın söz konusu olmadığını ve bu fayın 60 km.lik kesimin 1912'deki depremde kırıldığını böylelikle 1766'dan beri kırılmamış 110 km.lik fay modelini bütünüyle çürüttüğü ortaya çıkmıştır. Bu çürütmeden ortaya çıkan sonuç 1912'de Tekirdağ fayının kırılmasıyla Tekirdağ bölgesindeki fay risk olmaktan çıkmıştır. Geride riskli olarak Kumburgaz fayı kalmıştır. Bu fayda yine geçen sayımızda da belirttiğimiz gibi en fazla 7'lik deprem oluşturacağı topluma müjde olarak sunulmuştur.
Ki bu 30 km.lik fay üzerinde gerçekte hiçbir sismik aktivite olmaması ve bu fayın belki de aktif olmayacağı noktasında bir durum söz konusu ise işte yeni bir manşet ise Prof. Dr. Naci Görür'ün vurguladığı

“Eğer imkan verilirse belki de İstanbul'da deprem olmayacağı söz konusu olabilir”

biçiminde bir açıklamadır. Bu açıklamanın desteklenmesi gereken bir açıklama olduğu yani Kumburgaz fayındaki bir akma ile stres boşalmış ise bu fay İstanbul'da Kuzey Marmara'da deprem olmayacağı gerçeğini ortaya çıkaran bir olgudur.
“Deprem olmayacak” söylemine sansür var
Ama her nedense deprem büyük olacak dendiği zaman çeşitli imkanlar ve basında yayınlanma şansı olan modeller söz konusu iken deprem olmayacağını ortaya çıkaracak bir projenin nedense desteklenme şansı yoktur. Çünkü bu dönemde var olan proje deprem olacak söylemini toplumun beynine kazınmasıdır ki bu anlamda da kıyılarda İstanbul kıyılarında 10 şiddetinde deprem olacağı vurgulandığı noktada bu kıyılarda istimlak sağlanması hedeflenir görünümündedir.
10 şiddetinde depreme maruz kalacağı ileri sürülen kıyılarda, o halde depremde yıkılmadan biz buraları yıkalım, istimlak edelim ve sonra eğer burası 11 şiddetindeki depremle yıkılacağı varsayılan bir kıyıysa burada doğal bir park alanı yapmak akılcı iken buralara şehirler kurmak planı, buralara siteler kurmak planı söz konusu olduğunda siz bu deprem senaryosuna inanmıyorsunuz noktasındadır.
Zira bilimsel olarak yalnızca 30 veya 50 km.lik bir fay kaldığı noktada 180 km.lik bir fayla 7.8'lik bir deprem senaryosu yaptığınız noktada zaten modelinize başlangıçtan beri inanmıyorsunuzdur. Ama sonuç olarak Prof. Naci Görür'ün yaptığı açıklamada Kuzey Marmara'da risk oluşturan yegane fay olan 50 km.lik Kumburgaz fayında sürekli akma (creep) olasılığı ve deprem riskini ortadan kalkabileceği söylemi ne bakanlıktan ne belediyeden hiç ses almaması da demek ki topluma böyle bir müjde vermek niyetlerinin olmadığını gösterir.
Ama bunun dışında görüldüğü gibi bir kısım kıyılar tsunamilerle yıkılacak derken orman alanındaki villaların yapımına etkisi olmamıştır. Bunlar sadece bilimsel açıklamadır diyebilmek düşünen kimse için mümkün gözükmemektedir. Yani kıyılarda tsunamiler olacak diyerekten var olmayan faylarla tsunamiler yaratarak İstanbul'u yerle bir etme senaryolarının ileri sürülmesinin sadece masum bilimsel çalışmalar olduğu ve bu tip orman ve su alanlarının yağmasına yol açmadığını söylemek için saf olmak gerekir.
Deprem senaryoları sayesinde ormanlarda villa satılıyor
Kaldı ki bu adres gösterilerek de yok 2000 yılında köprünün kuzeyinde yine sıfırdır. O halde bu orman ve su alanlarına yerleşme modeli ortadadır. Kaldı ki bu modele bugün bu orman yağmasına karşı çıktığı görülen hükümetin de aslında B2 Yasalarını çıkararak orman vasfını kaybetmiş alanlarda tapu verilmesi söylemi de bu anlamda değerlendirilmesi gerekir.
Diğer taraftan son bilimsel çalışmaların geldiği yer Arminjo'nun yaptığı çalışma ile ortaya çıkan harita ile bizim MTA'nın ve TPAO'nun sismik verileri ve SHOD'un batimetri haritası temelinde yaptığım Marmara fay modeli ile birebir çakışması anlamlıdır. Bu Arminjo'nun ileri sürdüğü son gelinen haritada benim başındana beri ileri sürdüğüm Adalar fayının düşey bir fay olduğu Körfez fayının Yalova-Çınarcık-İmralı hattına uzandığı görüşüm aynen yer almıştır.
Kaldı ki bu veriler ortada iken yani bu deniz tabanını birebir görüntülemeyle ortaya çıkan harita ile bizim başından beri savunduğumuz harita ile birebir yakın olması gerçekte Marmara Denizi'nde hiçbir verinin gerçek olmayıp bu ulusal verilerin doğru yorumlanmadığı belki de bilinçli olarak doğru yorumlanmadığı kuşkusunu getirmektedir. Bir başka ifadeyle yabancı çalışmaların öncesi ortaya çıkan benim haritam ile bugün yabancı çalışmaların sonucu çürütülen spekülatif haritalardan sonra ortaya konan son haritanın birebir çakışması gerçekte Marmara'da yeterli ulusal verinin olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu haritalara üst üste baktığımız zaman gerçekten İstanbul'da deprem senaryosunun yolunu çizen haritalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ama bu anlamda da her biri bir diğerini çürüttüğü ve bilimsel bir temele dayanmadığı ortaya çıkmıştır. 17 Ağustos sonrası bilim adamları arasında kaotik bir görüş farklılığı söz konusu olmayıp aynı grubun savunduğu ve topluma sunduğu spekülatif fay haritaları ve deprem senaryoları söz konusudur. İşte bu noktada bilimin toplumda ve yönetimde bu anlamda ekonomik bir çıkar plan gütmeksizin bir beraberliği olmak zorundadır.

Ama tersi olduğunda bu gerçekten hiç de kimsenin istemediği noktalara giden hatta cinin lambadan çıktığı duruma giderek kimsenin isteyemeyeceği kadar orman ve su alanının yağmalandığı bir noktaya bilim adına gidilebilmesi de üzücüdür.

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy – acikistihbarat.com



Bu haber 725 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,115 µs