Geopolitik soru: Teğet, çembere değer mi?

Hayır, hayır bu yazıda somut rakamlar yok. Nerede borsa düşmüş, döviz fırlamış, bankalar çökmüş, işsiz sayısı istatistikleri yok. Sizin hissiyatınız var.

Ama "teğet" değer mi matematik açıdan söyleyelim. Değer! Değdiği yer ne olur, onu matematik yanıtlamıyor.

Şimdi.. Akşam haberlerini de unutun, sabah gazetelerini de. Soru şu: Türkiye'de krizi hissediyor musunuz? Çünkü, o akşam haberleri bir günde, gazeteler bir sabahda değişiverir de, "kılpayı kurtulduk" manşetlerini ağzı açık izlemek zorunda kalırsınız.

Bugün itibariyle, bazı basın organları, muhalif partiler, bazı sanayici ve işadamları grupları, Türkiye'nin krize uğrayacağını, bunun için "gecikilmiş" önlemlerin hemen alınması gerektiğini, IMF ile anlaşmanın acilen imzalanmasını seri olarak dillendiriyor.

Doğrusu bu kaynaklara bakıldığında, ülkenin bazı şehirlerinde bazı firmaların çöktüğü, yüzlerce kişinin işsiz kaldığı haberleri de duyuluyor. Ama kimine göre de aynı haberler, bizzat "çöken" firmalar tarafından yalanlanıyor.

Bir tarafa göre, döviz fırladı gitti ve TL değer yitirdi, bir tarafa göre de "denge düzeltiliyor, kısa zaman hakkını bulur" deniyor.

Ha bu arada örneğin doğalgaza gelen türden zamları da unutmayalım. Yani muhalif kesimin elinde argüman çok. Fakat gariplik şudur ki; küresel kriz finans kaynaklı olmasına rağmen, hatta üstüne Başbakan'dan "kredileri tutmayın verin, eskilerini çağırmayın" diye fırça yemelerine rağmen pek sorun görünmüyor.

"Sonra reel kesimi vurur" diyorlar. Esas kriz de oymuş. Bilmiyoruz ki? Finansı vurmadan reeli vurması mümkün mü? Bu muhalif cenah. Bir de "sorun yok" diyenler var.

Onların temel tezi, "bir şeyin şûyu vukuundan beterdir"e dayanıyor. Esasen Türkiye'de kriz yok ama psikolojisi ceplere "akrep" sokuyor. Para yoksa, tüketim yok, tüketim yoksa üretim yok, üretim yoksa iş yok, iş yoksa işçi yok, işçi yoksa işsizlik, kriz, iflaslar sair var.

Var mı? Onu da bilmiyoruz! Ama hükümet en azından soğukkanlı. Bunu kesin biliyoruz. Renk vermiyor. Bir renk var da mı vermiyor, yoksa zaten renk yok mu?

İyi de bu soğukkanlılığın nedeni ne? İki ihtimal var. Ya eleştirilerin tersine tüm önlemler hakkıyla alında ve işe yarayacağı kesin. Ya da kriz "teğet geçiyor" gerçekten. Yani "bildikleri" var ama biz onu bilmiyoruz!

Şu somut rakamlara illa bulaşmayalım derdindeyiz fakat en azından elle, hatta kucakla tutulur sorular var. Dış-iç borç meselesi. Rakam mühim(!) değil. Değil çünkü, hani derler ya, "şu olay olsun, 1 trilyon borcum olsun". O hesap!

Ödenecek gibi değil yani. Ödenecek gibi olmadığından "başka(larının) parası" lazım. Tamamı için de değil, hani "dükkan dönsün" diye. O da iyi para. Fakat var mı yok mu yine bilmiyoruz.

Bu da iki ihtimalli. Ya para gelecek, kriz atlatılacak. Bu durumda da IMF'e gözler dönecek ki, muhalif kanadın haklılığı en azından belli düzeyde ortaya çıkaçak. Veya para zaten geldi/geliyor, onun için kriz "hamdolsun" durumunda.

Peki hangisi? Aslında IMF parası Türkiye'nin-hem de seçime giderken-dişinin kovuğuna bile gitmez. Peki IMF diye niye bastırılıyor. İşte o ayrı hesap herhalde.

Türkiye bir şekilde Batı'ya bağlı kalsın diye midir, AB ile işler zaten kaplumbağa hızında mıdır diye, e, onu da bilmiyoruz.

Dahası seçimde para lazım, harcamak lazım, IMF diretiyorsa o da dert. Demek büyük para peyderpey geldi geliyor gibi. Öyle "hissediliyor". Bilmiyoruz ki!

Bildiğimiz zaman ne olacak? Yine iki ihtimal var. 1) Kriz hakikaten vuracak. İşte o zaman hükümetin kulağın çekilecek. 2) Teğet geçecek, o zaman da "muhaleflerin" kulağı çekilecek!

Mi?. Bilmiyoruz ki!