Karadayı-Bir: Kim kime ne diyor?

4 Mart 2009 10:14 tsi
28 Şubat’ın Genelkurmay Başkanı Karadayı ses kayıtları ve “açıklamalarıyla” gündemde. O dönemin en çok konuşan adı Çevik Bir ise sessizliğini koruyor. Oysa Karadayı’nın sözleri Bir’in konuşmasını adeta zorunlu hale getiriyor.

Emekli orgeneral Çevik Bir, konu 28 Şubat olunca, adı anılmadan geçilemeyecek önemli bir figür. 28 Şubat döneminde Genelkurmay İkinci Başkanı olan Çevik Bir, 28 Şubat sürecini “yöneten” kişi olarak hafızalara kazındı. Adının ünlenmesi, denilebilir ki, dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın adını bile gölgede bıraktı.

Bu, rastlantısal bir durum mu?

Siz Çevik Bir’den başka yakın tarihimizde başka herhangi bir Genelkurmay İkinci Başkanı’nın, bırakalım uygulamalarını, adını biliyor musunuz? Ondan önce veya ondan sonra, hatta şimdiki Genelkurmay İkinci Başkanı sıfatını taşıyan askerin, hiç düşünme gereği duymadan adını söyleyebilir misiniz?

Bu basit gibi görünen soruyu sormamıza vesile olan şey, dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın bugünkü Milliyet gazetesinde Taha Akyol’un köşesinde yayınlanan mektubu… (Bknz. Karadayı’dan mektup var/İyibilgi)

Karadayı’nın Taha Akyol’a hitaben yazdığı mektubun ana fikri, Karadayı’nın Genelkurmay Başkanı olarak siyasete müdahale etmediği, Refahyol koalisyon hükümetinin devrilmesi yönünde herhangi bir çaba içinde olmadığı…

Akyol Karadayı’nın bu açıklamalarından hareketle, 28 Şubat döneminde hükümetin yeniden kurulma görevinin Mesut Yılmaz’a verilmesiyle ilgili dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Çevik Bir’in adlarının altını çiziyor ve “demek ki Karadayı’nın haberi yokmuş” demeye getiriyor…

Bir basit soru daha sormak durumundayız: Bu, mümkün mü? İnandırıcı mı? Doğru mu? Olabilir mi?

Bunun “doğru” olması ihtimalinin anlamı, öncelikle, TSK’ni çok ciddi bir “disiplinsizlikle” itham etmek demektir…

Oysa çok iyi biliniyor ki TSK, disipliniyle nam salmış bir ordudur. Dolayısıyla “Batı Çalışma Grubunu” kendi inisiyatifiyle Çevik Bir’in kurması; medya, yargı ve hukuk kurumlarına, üniversitelere verilen brifinglerinin yine “kendi inisiyatifiyle” Erol Özkasnak tarafından yapılmış olması; “andıçların” hedefi haline gelen bazı gazeteci ve yazarların işlerine son verilmesini sadece Bir’in istemiş olması; ve daha da sıralanabilecek 28 Şubatçıların icraatlarının sadece adları kamuoyuna yansımış isimlere mal edilmesi mümkün değildir. Bütün bunların muntazam bir emir-komuta zinciri içerisinde cereyan ettiğini bilmek için kimsenin kahin olmasına gerek bulunmuyor…

Besbelli ki Çevik Bir, kendisine verilen bir görevi ifa etmiştir.

O halde Karadayı Akyol’a yazdığı mektupla neyi açıklamış oluyor?

Son dönemlerde gündeme gelen ses kayıtlarıyla ilgili kayda değer bir açıklama yapmayan Karadayı, “ben yapmadım, etmedim, haberim yoktu” demek yerine çıkıp ya karar ve uygulamalarının arkasında durmalıdır; ya da açıkça “yanlış işler yaptık” diyebilmelidir.

Karar ve uygulamalarının arkasında duramayıp, “yanlış işler yaptık” da diyemeyince, ortaya çıkan durum, işte böyle tuhaf bir durum olur.

Karadayı bir şekilde konuşuyor da, Çevik Bir neden susuyor?
En azından, hakkında komutanının yaratmış olduğu intibadan dolayı iyi bir cevap hakkı doğduğu ortada.

Fakat peşin peşin söyleyelim; Karadayı için söz konusu olan seçenekler, Çevik Bir için de geçerli.

Bizim önerimiz, özeleştiri yapmanın, herkes için ve herkes adına en hayırlı ve doğru yol olduğudur…

www.iyibilgi.com

Bu haber 1,463 defa okundu.