En Sıcak Konular

Vay be! Ne seneydi ama

30 Aralık 2007 18:36 tsi
“2007 kadar ezberlerin bozulduğu, oyunların kolayca kurulamadığı, kartların dağıtılıp dağıtılıp toplandığı, çok gizli belgelerin, çok gizli tutanakların canavar gazetecilerin eline düştüğü, saat gibi işlemesi gereken planların yarı yolda kaldığı bi

Miladi takvimin yıl dönümünün meteorolojik ya da astronomik açıdan özel bir anlamı yoktur. Ne 31 Aralık kış mevsiminin sonudur ne de 1 Ocak baharın müjdecisi. Yılın en uzun gecesi ya da en kısa günü çoktan geçmiştir ya da henüz gelmemiştir. Ekinokstan bahsedemeyeceğimiz gibi, havaya, toprağa ya da suya cemre düşmesi için de daha erkendir.
Kısacası, yılbaşının kerameti kendinden menkul değildir. Birbirine tamamen benzeyen iki günün tam ortasında, ondan geriye sayıp sıfıra ulaşıldığında havalara zıplamak, yanındakilere sarılmak ve en coşkun temennileri dillendirmek şeklinde sıralayabileceğimiz bir takım ritüellerden oluşan bir modern zaman ayinidir. Ayin dememiz lafın gelişi, yoksa bu gece de dile gelen isteklerin semalarda daha çok yankı bulacağına dair Tanrı’nın hiçbir vaadi yoktur.

Bir yılın bitmesi ve yeni bir yılın başlamasını biz ölümlüler için mühim kılan şey, istisnasız bir konsensüs ile toplu olarak yüklediğimiz anlamdır. Geçmişin muhasebesini yapabilmek için, iyimser bir tahminle ortalama 70 yıl olan ömürlerimizi makul büyüklükte zaman dilimlerine ayırmamız gerekir. Yeni başlangıçlar ve yaşam yolculuğumuzda beyaz bir sayfa açabilmek için ihtiyacımız olan bir işaret fişeğidir. Bu açıdan Aralık ayının son haftası, tüm gazete ve televizyonlarda biten yılın sevap-günah defterinin açılmasını, yeni gelen yılla ilgili öngörülerin fikir pazarında görücüye çıkarılmasını önemsiyoruz ve ilgiyle takip ediyoruz.

Vay be! Ne seneydi ama

2007’de olan biten şeylerin fotoğraflarını yan yana dizsek ve sadece 30 saniye gözlerimizi gezdirsek “vay be ne seneydi ama” demekten kendinizi alamayız. 2006’nın sonunda yine büyük umutlarla girdiğimiz yeni yıla Hrant Dink’in öldürülmesi başladık. Bu cinayeti takip eden haftalar içinde o kadar çok acayip şey oldu ki hangisi diğerinden daha önceydiyi ayırmak ince işçilik gerektiriyor. Darbe günlüklerinin ve Genelkurmay’ın STK raporunun ortaya çıkmasını Noktanın kapatılmasıyla birlikte anmalıyız. Diğer taraftan, Cumhuriyet Mitinglerini darbe günlükleriyle mi yoksa cumhurbaşkanlığı seçimleri tartışmasıyla mı düşünmeliyiz konusunda bir ikileme düşebiliriz. Önceki yıldan kalma Şemdinli mirası, “iyi çocuklardı onlar” açıklaması, cesur bir savcının işinin resmen bitilişi ve kaba saba yürütülen bir süreçte gözümüzün içine baka baka iyi çocukların hakikaten iyi olduklarının yargı tarafından da tespitini kendi başına ele alabiliriz. Ancak Şemdinli’yi; emekli paşaların devlet eliyle yaptıkları provokasyonları adeta itiraf etmeleriyle de ilişkilendirsek hiç de yanlış iş yapmış sayılmayız.

Türk siyasi tarihinin assolisti askeri müdahaleyi gecenin finalinde beklerken, bir uvertür şarkıcı gibi alakasız bir zamanda kendini sahneye atıvermesine anlam vermekle haftalarımız geçti ama işin içinden çıkamadık. “Yok artık! Ha-ha ne komik bir gerekçe” diye kale almadığımız 367 şartının allı pullu Anayasa Mahkemesi’nden kabul görmesiyle birlikte, sıradışı bir parlamenter demokrasimiz olduğunu yeniden hatırlamak neyse ki, işimizi biraz olsun kolaylaştırdı.  

Bu özetin özetini okumak bile terimizin topuğumuzdan çıkmasına yetiyorsa da daha bombalanan Anafartalar Çarşısının yıkıntıları önünde Emniyet Müdüründen öne Genelkurmay Başkanı’nın “Dikkat taş düşebilir, ayı çıkabilir” mealindeki açıklamalarıyla ne kadar irkildiğimize; Hudson Enstitüsünün gerçek mermiler ve gerçek kurbanlarla oynadığı evcilik oyunu ile hop oturup hop kalktığımıza dahi henüz gelmediğimizi hatırda tutmakta yarar var. 

Bu metni yazanın ve okuyanların içini iyice karartmadan Malatya katliamını, bir anda yükselen terör dalgasını ve bunu takip eden iç yakıcı şehit cenazelerini, daha sonra başka açılardan değinmek üzere, hızlıca geçelim.

Esas oğlanın dönüşü

Esas oğlan bu dövüşte epey dayak yemişti, seyircinin burasına kadar gelmişti ve artık yerden güç alarak kötü adama hamle yapma sırasıydı. Seçimlerden bahsediyorum. Olacak mı olmayacak mı, olursa sonuçları meşru sayılacak mı derken seçim sandığını gördük. Sonuç bir ampulle gönül bağı kurmuş ya da bir türlü kuramamış milyonlarca insanı fazlasıyla memnun etti. 2007’nin hastalıklı yüzüne biraz olsun kan gelmişti.

Akabinde gelen Cumhurbaşkanlığı seçimleri ise bambaşka samimiyet sınavından geçirdi her birimizi. “Biz ettik siz etmeyin, büyüklük sizde kalsın, Kasımpaşa fedailiğinizi de çok seviyoruz ama bu seferlik bir Frenk Şövalyesi oluverin, noolur, noolur” sözlerinin baştan çıkarıcı etkisiyle olmayacak hülyalara dalmak üzereyken, “Hey! Şeytan bu sefer sağdan yaklaşıyor” sözleriyle irkildik ve kendimize geldik.

Cumhurbaşkanı seçilmişti ama hala masada dağıtılacak desteler vardı. Her aksakallıya dede deme konusunda eline kimsenin su dökemeyeceği Müslümanların Şerif Mardin’le yaşadıkları şokun etkisi geçmeden, “Malezya’mı olduk eyvah!” bağrışlarına muhatap olduk.  Malezya olmamıştık, ola ola Ayşe Arman’a malzeme olmuştuk.

Seçim sonuçlarını beklerken soluklanan terör yılın ikinci yarısından sonra yeniden en çirkin yüzüyle karşımıza çıkmıştı. Mazlum, çaresiz insanların evlatları, niye çıktığını bile artık hatırlamadığımız bir kör dövüşte hayatını kaybediyordu. Daha dün “bir çobanla bir profesörün oyu bir olur mu?” diye çemkiren kara cüppeli rektörler, baro başkanları yaşarken esirgedikleri merhameti, şehit çobanların cenazelerinde “Türkiye laiktir laik kalacak” diye bağırarak ifade ediyorlardı. İyi günde kamusal alana sokulmayan başörtülü annelerin, kız kardeşlerin, her biri birer askeri tören yani kamusal alan olan şehit cenazelerinde, yakalarında devletin taktığı tanıtıcı kartlarla içimizi parçalayan feryatlarını işitiyor, televizyonların karşısında adeta felç oluyorduk.

Her bir siyasi kanattan yükselen savaş talepleri, “vur, kır, parçala” manşetleri ile orta doğu cehennemine sürüklenme endişesinin ortasında kalarak vardığımız tezkere ve sınır ötesi operasyonu da anarak yılın sonuna doğru yaklaşıyoruz.

Peki neydi 2007’yi tek hamlede özetleyecek son söz.

2007 bir film olsaydı

2007 yılının filmini yapsaydım, “SON” yazısından önce ağırbaşlı bir efektle şu bitiriş cümlesini ekrana yansıtırdım. “… ve iyiler kazandı”

Ardı ardına saydığımız onca kötü şeyden sonra haklı olarak “sen hangi taraftasın yahu” sorusu akla geliyor.

Sevgili okuyucular, bu kadar uzun bir yazının bu kısımlarına gelerek, benim gibi ömründe 11-12 bin vuruşluk bir gazete yazısını baştan sona okumamış birinden daha zeki ve daha iyi bir okur olduğunuzu göstermiş oldunuz. Ancak yine de saçmalama demeden önce şu yaşanan olayları bozup yeniden kurmak için yardımcı olun. Unutmayın ki Devrim otomobilinin tanıtım töreni araçta benzini olmadığı için fiyaskoya dönüşmüştü. Bunu bir çırak fark edebilirdi ama orada çıraklar yoktu mağrur mühendisler vardı.

Şunu iddia ediyorum ki; 3000 yıldan fazladır nitelikli ve örgütlü toplulukların yaşadığı, siyaset oyununun en ileri düzeyde oynandığı, entrikanın kitabının yazıldığı bu coğrafyada, 2007 kadar ezberlerin bozulduğu, oyunların kolayca kurulamadığı, kartların dağıtılıp dağıtılıp toplandığı, çok gizli belgelerin, çok gizli tutanakların canavar gazetecilerin eline düştüğü, saat gibi işlemesi gereken planların yarı yolda kaldığı, kısacası 2007 gibi 10 adet yıl olsaydı, bugün değil Anadolu coğrafyası dünya bile daha iyi bir yerde olurdu.

Evet 2007 uzun zaman daha unutamayacağımız, bu yaşadığımız günler tarih olduğunda ancak adını koyabileceğimiz dönüşümlerin, açılımların yeniliklerin miladı bir yıldır. Büyük ve derin akıllar tarafından kurgulanan bir filmin çekimlerinde figüran rolü biçilenlerin doğaçlamalarıyla oyunculukta nasıl devleştiğini, Süpermenleri gölgede bırakacak sıradan kahramanların kol gezdiğini gördüğümüz 12 ayın adıdır 2007.

Bugüne kadar tir tir titrediğimiz hayalet tünellerindeki iskeletlerin pleksiglastan, zombilerin peluştan yapıldığını keşfettiğimiz bir ergenlikten olgunluğa geçme dönemidir.

80 yıldır ev sahibi olmanın keyfini süt banyosunda çıkaranların Cumhuriyet Mitingleriyle sahaya inmeleri noktasında başlayan bir eşitlenmenin haklı başarısının yılıdır bu yıl.

Gece yarısı gelen elektronik muhtıraya, koskoca adamların “ayağınızı denk alın” uyarısı gibi değil, not verilmek üzere değerlendirilen bir kompozisyon denemesi muamelesi yapabildiğimiz, milli iradeyi hiçe sayarak yapılan bu hamleye önceki dört deneyimin aksine genel seçimleri beklemeden, günü gününe genç ve sivil insanlar tarafından tepki verilebildiği bir tarihin adıdır 2007. 

Memleketin her bir tarafına bir meteor gibi düşen şehit cenazelerinin acısını iliklerine kadar yaşayan kocaman şehirlerin, tüm toplum bilimcileri hayrete bırakacak kadar sağduyulu davrandığı görkemli bir insanlık tablosunun en büyük tanığıdır 2007.

Kürtlerin; kendilerine doğu atılacak bir adıma 10 adımla karşılık vermeye ne kadar hazır olduklarını görmekle içimize serin suların serpildiği  bir esenlik hissidir 2007.

Ne yazık ki Hrant Dink’i kaybettik ancak bu acıyı, uzun bir süredir ihmal ettiğimiz kardeşlerimizi yeniden keşfetmeye başlamanın sevinciyle bastırma yolunu bulduğumuz bir deneyimin ta kendisidir 2007.

Pakistan’dan Burma’ya, Tayland’dan Fiji’ye Darbeder Ülkeler Liginde puan almanın zorlaştığı, halkların o eski halklar olmadığı haberlerinin her gün ajanslara düştüğünü şahit olduğumuz bir yıl oldu 2007.

Hiçbir gücün yerinden kımıldatamayacağı Anayasa Mahkemesi’nin kendi kuyruğuna kendisinin teneke bağlamasıdır 2007.

Türkiye’de “Normalleri Belirleme Enstitüsü” olarak iş gören, merkezin tek müdavimi Hürriyet Gazetesi’nin savrulduğunu, merkezin çoktan altından çekildiğini, bu atın sürücüsünü üzerinden atmaya niyetli olduğunu öğrenmekle yüzümüzde kalan müstehzi bir gülüştür 2007.

Çevre merkez ilişkisinin alt üst olduğu, Atatürk milliyetçiliğinden devşirme, “Çevrede de olsanız kendisini merkezde hisseden herkes merkezdir” masalını tabiri caizse artık kimsenin yemediği, merkeze temelli yerleşmeye niyetli çevrenin “Yol ver, yol ver” diyerek yoluna çıkan engelleri kaldırdığı, “Hadi sen çok oturdun, kalk biraz da ben oturayım” demeye cesaret gösterdiği bir dönemin ulaştığı en parlak devredir 2007.

Babası ceketini ilikleyerek hürmet gösterdiği kaymakam ve garnizon komutanı karşısında bağırarak hakkını arayabilen kızın, alevi diye horlanan bir delikanlının sesini başbakana duyurabildiği bir kuşağın ayak seslerinin duyulduğu günlerdir 2007.

Hırant Dink, Şemdinli, Malatya katliamı davalarında hukuk sisteminin patlayan kanalizasyonunun kokusunun memleketin öteki ucundan duyulduğu; kokuyu gidermek için panik halinde yerleri paspaslayanların, bir tüpçüden bile daha çok çatalının gözüktüğü, artık mızrağın daha doğrusu glock marka tabancaların, bilmem kimlerin envanterine kayıtlı tüfeklerin çuvala sığmadığı; en sade kafaların içinde bile kırk tane tilkinin dolaştığı, en azından bu ucuz tiyatro karşısında “bu iş bu kadar basit olmasa gerek” diyebildiği bir vicdan yılı oldu 2007.

Hiçbir konuşmanın, hesabın gizli kalmadığı, kötülerin arkalarını kollamaktan düşünemez hale geldiği bir iletişim çağının başlangıcıdır 2007.

2007’nin karizması 2008’i gölgeleyecek

Klasik bir yıl sonu yazısı sadece eski yılın muhasebesini yaparak tamamlanmış sayılmayacağından, gerek duyulan son parçayı da yazımıza monte ederek bitirelim.
Yarın yeni bir yıl olacak ancak, “ODTÜ’yü kazanmış bir ağabeyin açık öğretime yetecek kadar puanı zar zor alabilen kardeşi gibi” eski yılın epey gölgesinde kalacak.

2007’nin karizması 2008’i fena halde ezecek. 2008’de sürgün veren her çiçeğin ya da ısırgan otunun kökü 2007’de aranacak. Yeni yıl, eski yılın bir atış alanı olmaktan öteye geçemeyecek. 2007 baharında yetişen meyveler 2008’de toplanacak.

10 yıl sonra yakın tarih yazıcılarının en çok tuşlayacağı bu yılı hakkiyle idrak eden bizler “vay be ne seneydi ama” deyip duracağız ve çocuklarımıza, öğrencilerimize ya da yabancı dostlarımıza; sıradan kahramanların hikayelerini, daha doğrusu kendi hikayemizi anlatacağız.

Turgay Oğur – Star Açık Görüş
turgayogur@yahoo.com



Bu haber 2,888 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,977 µs