En Sıcak Konular

Fatin Rüştü Zorlu neden asıldı?

3 Haziran 2008 11:53 tsi
Fatin Rüştü Zorlu neden asıldı? Adnan Menderes'in asılması üzerine çok şey söylendi. ama O'nun Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun asılış nedeni ve bağları çok ilginç...

Tarık Berk/Stratejikboyut.com

27 Mayıs'ın Bilinemeyen Bir Yönü: FATİN RÜŞTÜ ZORLU NEDEN ASILDI?

27 Mayıs’ın üzerinden 48 yıl geçtiği bugünlerde gerçek nedeni hiç sorgulanmamış bir konuyu, dahası hiç sorulmamış bir soruyu ele almak istiyoruz: Fatin Rüştü Zorlu neden asıldı?

Bu sorunun cevabını verirken, hayatı boyunca 27 Mayıs’ın, CHP’nin, İsmet İnönü’nün yanında olmuş, İnönücülüğü, katı laikçiliği tartışmasız bir sol Kemalist olan Cumhuriyet yazarı gazeteci-siyasetçi Orhan Birgit’in (öyle ki Orhan Birgit, 27 Mayıs sonrasından bir grup gazeteciyle birlikte “Yassıada Saati” adlı programı hazırlayan kişidir) kitabından[1] yararlanacağız.

Önce özetlersek, Fatin Rüştü Zorlu’nun asılma nedenini 3 ana başlıkta toplamak mümkündür:

Adnan Menderes’in bacanağı, Tevfik Rüştü Aras’ın damadı ve dolayısıyla Evliyazade ailesinin damadı olması
Samimi olarak dönmüş, yani mühtedi olması (Kapani-Karakaş çekişmesi)
Dışişleri Bakanı olarak neo-Osmanlı bir tavır sergilemesi, hariciyedeki ürkek ve pasif politikalara son verip Türk dışişlerinin emperyalizmi korkutan çıkışlar yapması. Bunlar arasında en önemlisi Kıbrıs konusunda izlediği milli tutumdu. Özellikle Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurmasını emperyalizm affetmeyecekti.
 Şüphesiz bu faktörlerden en önemli olanı üçüncüsüdür. Bunun neden öyle olduğunu Orhan Birgit’ten okuyarak anlamaya çalışalım:

“Zaferi kazanan DP’nin Üçüncü Hükûmeti’ni de Adnan Menderes kurdu. Bakanlar Kurulu’nda yedi yeni bakan yer aldı. Çanakkale Milletvekili Fatin Rüştü Zorlu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı oldu…

Bayar’ın Cumhurbaşkanlığı’na yeniden seçildiğini söylemek gereksiz. Ama DP’nin dört kurucusundan diğer ikisi, yani Koraltan ve Köprülü’nün bu kez eski makamlarına gelemeyecekleri yolundaki basın tahminleri sadece temenniden ibaret kaldı. Refik Koraltan TBMM başkanıydı. Köprülü de şimdilik yine Dışişleri Bakanı’ydı.

Adnan Menderes’in parlamentoya aldığı yeni çehre Fatin Rüştü Zorlu, Hoca’nın Dışişleri koltuğunu kısa bir süre içinde sallayacak ve yerini alacaktı.

Köprülü, Türkiye’nin geleneksel dış politikasını, yani karınca ezmez bir politik yaklaşımı dikkatle uygulamayı sürdürüyor; koltuğunu devraldığı CHP’li Necmettin Sadak’ın Kıbrıs’a bakış açısını değiştirmiyordu. Bu yüzden de İngiltere’nin İkinci Dünya Savaşı sonunda birçok dominyonunda olduğu gibi Akdeniz’deki bu stratejik önemi yaşamsal olan adadaki egemenliği bırakmaya hazırlandığı bir dönemde Yunanlıların ilhak politikası gündeme gelince Türkiye, bakış açısının yanlışlığını gördü. Yeni Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü bu fark edişin asıl mimarı olacaktı. Ama bu alandaki hizmetlerinin değerlendirilmesi için, onun Yüksek Adalet Divanı’ndaki hazin sonunu izleyen uzun yıllar geçmesi gerekecekti. Zorlu, Londra ve Zürih antlaşmalarını gündeme getiren, Kıbrıs Mukavemet Örgütü’nün oluşturulmasında rol alan bir “adam”dı.

Zorlu’nun Dışişleri Bakanı olmasının Türkiye’nin Kıbrıs’ta yeni bir politika izlemesiyle eşdeğer olduğu nice zaman sonra ortaya çıkacaktı. CHP’den devraldığı dış politikayı aynı ihtiyatlı tutum için yürüten Fuat Köprülü bize Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde herhangi bir iddiası olmadığını söylemişti…

Fatin Rüştü Zorlu’dan sonradır ki bir yandan Londra ve Zürih Antlaşmaları’nın temel taşlarının döşenmesi için çalışmalar başlamış, öte yandan, adada bir Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulması için adımlar atılmıştı.

Fatin Rüştü Zorlu, ağustos ayının son günü İngiltere’nin girişimiyle Türk ve Yunan hükûmetlerinin de katıldığı Londra Konferansı’nda Kıbrıs’ta İngiltere’nin yanı sıra, Türkiye’nin de söz hakkı olduğunu ısrarla savunmuştur.

Konferansın ev sahipliğini yapan İngiliz Dışişleri Bakanı MacMillan Kıbrıs’ın İngiltere’nin bir iç sorunu olduğu görüşünde ısrar ederken, Zorlu adanın kaderinin sadece Türkiye ile İngiltere arasında tayin edilebileceğini savunmuştu…

Zorlu, aynı gün bir Yunan gazetesine verdiği demeçte komşuya bir kavşaktan ayrılan iki yoldan birisini seçmelerini belirterek “Ya Kıbrıs’tan ya da Türk dostluğundan vazgeçmelisiniz” dedi. Türk Dışişleri Bakanlığı koltuğunda ilk kez bir şahin oturuyordu.”

 

Bilindiği üzere İsmet İnönü ve ekibi denge politikası gütmeyi seven, “küçük olsun bizim olsun” yaklaşımına bel bağlayan statükocu, değişime dirençli idareci profilini temsil etmektedir. Bu anlayış, konu dış politika olduğunda daha da belirginleşir. Sadık bir İnönücü olan Orhan Birgit bile, Türkiye’nin o dönemdeki politikasını “karınca ezmez” ve pasif olarak tanımlamaktadır. Bu yaklaşım, Fuad Köprülü’nün bakanlık yaptığı DP’nin ilk dönemindede aynen devam etmiştir. Birgit’in şu cümlesi oldukça dikkat çekici: “CHP’den devraldığı dış politikayı aynı ihtiyatlı tutum için yürüten Fuat Köprülü bize Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde herhangi bir iddiası olmadığını söylemişti”. Evet, CHP’nin de, bu çizgiyi sürdüren Köprülü’nün de düşüncesine bakacak olursak Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde herhangi bir iddiası yoktu. Oysa Fatin Rüştü Zorlu, uluslararası dengeleri de altüst edecek bir biçimde bu pasif politikaya son veriyor, Türkiye’nin ağırlığını koymasına vesile oluyordu. Ve bu amaçla gizli bir yapılanma olan Türk Mukavemet Teşkilatını kurduracaktı.

Evet, Fatin Rüştü Zorlu, Kıbrıs davasında o zamana dek sürdürülen politikalarla başarılı olunamayacağını anladığı içindir ki gayrinizami harp usullerinin devreye sokulması gerektiğini vurgulamıştı. EOKA’nın yürüttüğü gayrinizami taktiklere karşı aynı ve hatta daha etkili yöntemlerle cevap verilmeliydi. Bu amaçla nelerin yapıldığını yine Orhan Birgit’ten okumaya devam edelim:

“Kıbrıs’ta gizli Türk örgütü: Volkan

Sorunun mitinglerle çözümlenemeyeceğini gören Ankara, Kıbrıs Türkleri’nden gelen silah ve cephane isteklerine yumuşak bakmaya başladı. O silahı kullanmasını bilecek, üstelik çete başıboşluğu içinde aklına eseni değil, tam bir emir komuta zinciriyle kendi inançları ile soydaşlarının yaşam hakkını savunacak bir örgüt oluşturulmalıydı.

Öyle bir örgütün anavatandan gelecek yetişkin subayların komutasında eğitilmesi ise kaçınılmazdı.

Kimi adadaki tek Türk bankası olan İş Bankası’nda görevli sıradan memur gibi, kimi gizli yollardan çıkartılacak ve halkın arasına karışarak kod adıyla çalışacak, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda yetişmiş subay önce Türkiye’de yükseköğrenim görmüş, bir bölümü hala anavatanda bulunan Kıbrıslı gençleri güney kıyılarımızdaki gözden uzak yörelerde kurulan kampta yetiştirme görevini üstlendiler…

…Elbette genç Rauf Denktaş, Fazıl Küçük’ün yardımcısı olarak sadece legal çalışmalarda değil, bu yeraltı direnişinin örgütlenmesinde de öne çıkmıştı.

Yıllar sonra düşüncenin Türkiye’deki en güçlü isminin Fatin Rüştü Zorlu olduğu öğrenildi. DP’nin Devlet ve Dışişleri Bakanı olarak politik eleştirilere maruz kalan, dahası Yüksek Adalet Divanı tarafından ölüm cezasına çarptırılan Zorlu’nun sehpaya çıkarken sergilediği korkusuz tutumunun, Volkan olayına omuz verişiyle de bir kez daha önem kazandığını söylemeliyim.

Volkan’ın dışarıya karşı bilinen adı TMT, yani açık söylemle Türk Mukavemet Teşkilatı idi.”

Görüldüğü gibi, “Kıbrıs Türktür” davasının en temel dinamiğini oluşturan Volkan, namı diğer Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulması ve harekete geçirilmesinde en büyük paya sahip olan Fatin Rüştü Zorlu’dur ve bu milli duruşunun cezasını (!) da canıyla ödetmişlerdir. Anlaşılan o ki emperyalizm intikamını feci bir şekilde almıştır…

Evet asli sebep, F.R. Zorlu’nun bu milli duruşudur ancak, yerli işbirlikçilerin bu cinayete ortak olmalarında başka faktörlerin de aranması gereklidir kanımızca. Bunlardan biri Fatin Rüştü Zorlu’nun Tevfik Rüştü Aras’ın damadı olmasıdır. Tevfik Rüştü Aras, Berin Menderes’in de eniştesi idi. Aras’ın önemli bir özelliği vardı: Atatürk’ün dışişleri bakanı ve aynı zamanda en yakın arkadaşı idi.

Aras ve yakınları Kapanilerle evlenmişlerdi. Mesela Aras’ın kendisi Evliyazadeler’den Makbule ile,  Aras’ın yeğeni de Kapanilerin kızı Sevim Kapani ile evlenmişti…Bütün bağlantılar Aras ve ailesinin Kapani cemaatine mensup olduğu izlenimi vermektedir. Nitekim, 27 Mayıs’ın Karakaşların Kapanilere duyduğu öfke patlaması olduğunu da bir yere not etmekte fayda var.

Aras ile İnönü arasında derin bir çatışma vardı. Özellikle İnönü-Çakmak ikilisine karşı Aras ve Şükrü Kaya ikilisi mücadele ediyordu. İnönü’den kurtulmak için bir suikast planını bile devreye sokmuşlar ve bunu Atatürk’e onaylatmışlardı. (İlginçtir, bu suikastı da yine komitacı tıbbiyelilerden biri olan Refik Saydam engellemiştir.) Atatürk, çok güvendiği Aras-Kaya ikilisinin kaygılarını haklı bulmuş olmalıydı ki böyle bir eyleme izin vermişti. Atatürk’ün vakitsiz ölümü ise tüm dengeleri altüst etmiş ve iktidarın İnönü’ye geçmesine neden olmuştu. Yanına Fevzi Çakmak ve esas güç Fahrettin Altay Paşa’yı alan İnönü’nün karşısında durmak artık imkansızdı. İnönü, Aras ve ekibini hemen tasfiye etmişti. Aras’ın yerine Anglosakson yanlısı Şükrü Saraçoğlu’nun Dışişleri Bakanı yapılması da ayrıca manidardır.

İşte Fatin Rüştü Zorlu’nun, Kıbrıs politikası dışında, İnönü’nün can düşmanı bir ailenin ferdi olması, Adnan Menderes’in bacanağı olması ve Anglosakson çıkarlarına aykırı bir tutum izlemesi idamının infaz edilmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Diğerleri kadar olmasa da Zorlu’nun idamında bu kadar kararlı ve ısrarcı olunmasında psikolojik bir etken olarak Zorlu’nun kendisi sabetayist kökenli olsun olmasın ve sabetayist bir aileden evlenmiş olmasına rağmen görüntüde değil gerçekten de Müslüman olmasıdır. Bunun delili olarak idam sahnesini düşünebiliriz:

“Başgardiyanın odasına geldiklerinde kelepçeleri açıldı. Abdest almak ve dini vazifelerini yerine getirmek istedi. Başsavcı Altay Egesel, Yassıada Komutanı Tarık Güryay ve diğer görevliler namazını kılan Zorlu’yu beklediler…” (Soner Yalçın, Efendi, sayfa 550, 5. baskı). Kuşkusuz idam edilmek üzere olan birisinin gösteriş yaptığı düşünülemez.

Elbette herkesin özellikle de bir ülke idaresinde bulunan insanların hataları, yanlışları ve hatta suçları olabilir. Bunlar, ancak adil bir yargılama sonucunda bağımsız mahkemelerce verilebilecek kararlarla tespit edilebilir.

On yıllık iktidar döneminde bir süre Dışişleri Bakanlığı yapmış birinin hataları da sevapları olacaktır ve bunlar ortadadır. Ne ki, katkıları özellikle kamuoyundan özellikle gizlenmiş ve sürekli karalama kampanyası yürütülmüştür. Zorlu’nun idamında özellikle 27 Mayıs darbesinin arkasında olduğu söylenen bir batılı devletin ne tür bir tavır aldığını merak ediyorum doğrusu! Kıbrıs davasında kahramanca bir duruş sergileyen, Türk Mukavemet Teşkilatını kurduran bu devlet büyüğünün idamını ve hatta iktidarın devrilmesini bir de bu gözle okuyun derim.



Bu haber 18,135 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,153 µs