Erdal Eren'in son dakikaları... | " /> Erdal Eren'in son dakikaları... | "/>

En Sıcak Konular

Erdal Eren'in son dakikaları...

14 Eylül 2008 16:18 tsi
Erdal Eren'in son dakikaları... Asıldığında 17 yaşındaydı. Yaşının belirlenmesi için kemik ölçümü yapılmadı. Bir ay içinde verilen karar üç kez Yargıtay’dan döndü, çünkü deliller yetersizdi. Usulen idamı izlemesi gereken hakim, kafasını avuçlarının içine almıştı. Merdiven boşluğun

Cumhuriyet gazetesinden Berat Günçıkan, Erdal Eren'in avukatı İsmail Sami Çakmak'la idam gecesini konuştu.

O dönemde bugün de karanlıkta kalan pek çok olay varken, bu hız öldürülen bir asker olduğu için mi?
İdamların hepsi gözdağıydı. Ölen asker olunca, yargılama da çabuk tamamlandı. Yargıtay aşamasında Erdal’ı avukat Niyazi Ağırnaslı, Nihat Toktay, ben, İbrahim Tezan, Tuğrul Çakın, Zeki Tavşancıl, İstanbul Barosu’ndan Sadık Akıncılar, Halil Ereltuğ, Mehmet Ali Özpolat, Fahrettin Elmas ve Yusuf Demir savunduk. Kararı veren ilk mahkemedeki savunmasından ötürü Nihat Toktay altı ay hapis cezasına mahkûm edildi.

Askeri Eren’in vurduğuna ilişkin yeterli delil var mıydı?
Yargıtay Üçüncü Dairesi, kararı son derece yasal ve hukuka uygun gerekçelerle bozdu. Bunlar otopsinin usul ve yasaya aykırı yapıldığı, ölenin vücudundan çıkan kurşunun Erdal’ın tabancasından çıkıp çıkmadığının açıklığa kavuşturulmadığı, olay yerinde keşif yapılmadığı, tanıkların dinlenilmediği Erdal’ın on sekizden küçük olup olmadığının araştırılmadığı, takdir hakkının kötüye kullanıldığı gibi gerekçelerdi. Gerçek de buydu. Ama başsavcılık hemen harekete geçti, bozma kararına itiraz etti. Dosya gitti geldi, sonunda Askeri Yargıtay Daireler Kurulu idam kararını onayladı.

Siz bu süreçte savunma hakkınızı kullanabildiniz mi?
Hayır, başsavcılığın itirazlarının görüşülmesi aşamasında savunma olarak bizi dışladılar, savunma hakkını kullandırmadılar. Sanıyorum ilk bozma kararıyla dava yeniden mahkemeye gönderilip, noksanlıklar tamamlansaydı mahkeme istese dahi idam kararı veremezdi. “Asmayalım da besleyelim mi” gibi demeçler kararın mahkeme salonu dışında verildiğini kanıtlasa, biz avukatlar için yapılacak pek bir şey kalmasa da kararın düzeltilmesi yolunda Yargıtay’a bir başvuru daha yaptık. Bu da reddedildi.

İnfazda bulunmayı siz mi istediğiniz, Eren mi?
Erdal istedi, Nihat Toktay’la ben de savcılığa dilekçe vererek infaza katılacağımızı bildirdik. 12 Aralık 1980’de dilekçenizde belirttiğiniz adresten ayrılmayın, diye bir tebligat yapıldı. Bunun üzerine şaşırdık, birbirimize bakakaldık, bir şey konuşamadık. Yeniden infazın durdurulması için dilekçe hazırlamaya koyulduk.

SABAHA KARŞI İNFAZ EDİLDİ

Nasıl bir bekleyiştir bu?
Bir kulağımız telefonda, bir kulağımız kapıdaydı, açıldı açılacak diye bekliyorduk. Necdet’in infazında bulunan Mehdi (Bektaş) bir şeyler anlatıyordu, ama bizim anlayacak halimiz yoktu. Gece 02.00 sıralarında sivil polisler geldi, Ankara Kapalı Cezaevi’ne gittik. Pis ve soğuk bir havaydı. Üzerimiz defalarca arandıktan sonra müdürün odasına alındık. Erdal’ı getirdiler. “Avukatlarımla yalnız görüşmek istiyorum” dedi, reddettiler.

Utanarak arkasını dönüp apış arasından bir mektup çıkardı. Bir sigara istedi, yaktım. Son derece rahat ve sakin, bir mektup yazmak istediğini söyledi, izin verdiler. Oturdu, sigarası bitinceye kadar mektubu yazdı. Yetkililer mektupları ve daha sonra ailesine teslim edilecek özel eşyalarını, paralarını da aldılar, biz veririz diye. Erdal son derece güvensiz, “Gerçekten verir misiniz” diye sordu. Sonra formaliteler başladı, karar özeti okundu, idam gömleği giydirildi, karar göğsüne asıldı. Elleri bağlanacağı sırada “Bağlamayın, bana, vücuduma değmeyin” dedi.

Doktor ellerinin bağlanmaması halinde çok acı çekeceğini anlattı. Erdal’a söyledim, karşı çıkmaktan vazgeçti. Sehpaya yürüdü, “Faşizme ölüm, halka hürriyet” diye bir slogan atıp, kolay geçsin diye boynunu ipe kendi uzattı, aynı anda tabureyi tekmeledi. Biraz önce slogan atan vücut boş bir torba gibi sallanmaya başladı.

HAKİM İDAMI İZLEYEMEDİ

İzleyebildiniz mi, idam kararını alan heyetten hâkim infaz sırasında soğukkanlılığını korudu mu?
O sırada Nihat Toktaş, “hâkim nerede” diye bağırdı. Bir kenarda, başını iki elinin arasına almış, sözüm ona düşünüyordu. “Sürüklercesine getirdik, “bak” dedim, “aldığın kararın sonucu bu. İp Erdal’ın boynuna üçe yedi kala geçti, biz üçü on geçe aynı taksiyle geri döndük. Orada, merdivenin altında ağlayan bir yüzbaşıyı unutamıyorum, hem ağlıyor hem de bunun hesabı nasıl verilecek diye söyleniyordu.



Bu haber 2,522 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,423 µs